Ana Sayfa Blog Sayfa 392

Modern insanın tahribatına karşı topyekûn ekolojik özgürlük için insanlık kolları sıvamalı

Modern insanlık, kendi bekasının bağlı olduğu doğal dünyayı hızla tahrip ediyor. Gezegenimizin her yerinde tablo aynıdır. Ormanlar kesiliyor, sulak alanlar kurutuluyor, mercan kayalıkları kazılıp sökülüyor, tarım alanları aşınıyor, tuzlanıyor, çoraklaşıyor ya da sadece üstü asfalt veya taşla kaplanıyor.

Kirlenme şimdi genelleşmiştir: Yeraltı sularımız, derelerimiz, çaylarımız, ırmaklarımız, koylarımız, denizlerimiz, okyanuslarımız, soluduğumuz hava, yediğimiz yiyecek, tümü etkileniyor. Şimdi dünyada yaşayan hemen hemen her tür, vücudunda, tarımda ve sanayide kullanılan kimyasal maddelerden bir miktar taşıyor: Onların birçoğunun kansere ya da genlerde değişmeye yol açtığı biliniyor ya da yol açtığından kuşkulanıyor.

Tüm bu gerçekler, esas olarak gezegenin geleceğini tehlikeye atan tüm insanlar için de geçerlidir. Dolayısıyla herkesin doğanın yoğun tahribatından kaynaklı ciddi korkular duyduğu bilinen bir gerçektir. Ancak sistemin devamlılığını ön plana alan ekolojik emperyalizm çağı, bu noktada doğanın korunması amacına değil sistemin işlerliğine odaklanmıştır. Buna karşılık herkesin bildiği son, tüm canlılar için gelecek ve doğa tahribatı, tahakkümü ve toplumsal tahakküm süreçleri devam ettikçe sonu hızlandırmak, kaçınılmazdır.

Bu noktada ekolojik emperyalizme karşı, doğa ve canlıların değerli olduğu, çok özneli, her varlığın var olmasından kaynaklı kendi değeri olduğu düşüncesinden yola çıkılmalı ve roller yeniden düzenlenmelidir. Gerek ulusal gerek ulus üstü yapılar temel kurallarını (artık!) ekolojik gerekliliklere göre düzenlemelidir.

Hayatta kalma yerine yaşama hakkı

İnsan dahil, tabiatın parçası olan her varlığın hakları, diğer canlı varlıkların (ekosistemler, eko-bölgeler, biyo-bölgeler de dahil olmak üzere) haklarıyla sınırlıdır; bu varlıkların hakları arasındaki çelişkiler doğanın bütünlüğü, dengesi ve sağlığı temelinde çözülmelidir. İnsan doğayı istediği oranda kullanma hakkına sahip değildir, çünkü insan doğanın efendisi ya da sahibi değil tam da sömürdüğü doğanın bir parçasıdır.

Doğa tahribatını hat safhaya ulaştıran ve bunu kendi varlığını tehlikeye atmak pahasına yapan bir varlık olarak insan bu konumundan vazgeçmeli, ekolojik üretim ve tüketim biçimlerine yönelmeli ve bunu yaparken diğer canlıların ve doğanın da haklarını gözardı etmemelidir.

İnsanın bu süreçte sömürü altına aldığı tüm canlıları hayatta kalma mücadelesine mahkûm ettiği gerçekliği göz önünde bulundurulur ise, gerek gıda, gerek su, gerek çeşitlilik ve gerek sürekliliğin tüm canlıların ve doğanın hakkı olduğu gözetilmeli ve tüm canlıların ve doğanın hayatta kalma yerine yaşama hakkının var olduğu bilinmelidir. Gelinen noktada artık “hayatta kalmak” yerine “yaşamak” önemsenmeli, tüm canlıların ve doğanın yaşayabileceği yeni bir sistem geliştirilmeli ve canlıların yaşama hakkını elinden alan sömürü sürecine bir son verilmelidir.

KaynakJohn Bellamy Foster- Savunmasız GezegenMahmut Boynudelik- Ekolojik Anayasa

Kızlı erkekli regl konuşmaları: Süreci kolaylaştıracak 5 öneri

Başlık yeterince açık aslında. Regli sadece kız çocuklarımıza değil, hem kız hem de erkek çocuklarımıza anlatalım. Acaba erkek çocukları “benim pipimin ucu kesildiğinde davullu zurnalı eğleniyorlar da, kızlarınki neden saklanıyor?” diye düşünüyor mu? Hiç sanmıyorum, çünkü biz erkek çocuklara bunu sormayı öğretmiyoruz. Oysa abla, anne, öğretmen, arkadaş, doktor, memur, komşu olarak bizler her ayın belli günleri regl oluyoruz. Ve bu dönemde vücudumuzdaki hormonsal değişikliklerden dolayı hem psikolojik hem de fiziksel değişimler içine girebiliyoruz.

Madem regl bizi bu kadar etkiliyor, öyleyse bunun nasıl bir şey olduğunu paylaşmalı, öğretmeliyiz ki hem utanılacak bir şey olmadığı artık fark edilsin hem de bu süreci daha rahat atlatmamıza yardımı olsun. İşte süreci kolaylaştıracak 5 naçizane öneri:

Öneri 1: Dil bilinçaltını, bilinçaltı kişiyi, kişiler de toplumu şekillendirir. Öncelikle dilimizi temizleyelim:

Misafirim geldi, hastalandım, kirlendim, halam/teyzem geldi” gibi sözlerle üstü kapatılan ve “gizlenmesi gereken şey” özelliği yüklenen bir olay değil aslında regl. Farkında olmadan bu sözlerle kendi kendimizi hem kendimize hem de karşı cinse karşı yabancılaştırıyoruz. Oysa regl hiçbir zaman küçük düşürücü bir olay olmamıştır. Özellikle “kirlendim” durumun vehametini gözler önüne seriyor.

Bizler her ne kadar anlatamasak da, ergenlik çağında okullarda sunumlar yapılarak çocuklara vücutlarının geçireceği değişimler anlatılıyor. Yani aslında bildikleri bir şeyi özellikle erkek çocuklarının yanında gizli gizli kodlayıp, sünnet zamanı ise penislerini göklere çıkarıp abartılı abartılı kutlayarak belki de dünyanın en büyük yanlışını yapıyoruz. Bu kelimeleri bir yana bırakıp, “regl olmak, menstrual döngüye girmek” gibi olayın üstünü kapatmayan ve doğallığını ortaya seren kelimeler kullanarak işe başlarsak en azından reglin doğanın verdiği bir nimet olduğunu yavaş yavaş fark edip bunun utanılacak bir şey olmadığını anlarlar.

Öneri 2: Diyelim açık açık konuşma evresine geçebildik, dili de hallettik. Peki reglin ne olduğunu, içeriğini gerçekten biliyor muyuz?

Aslında regl, çoğumuza yanlış anlatılan ama çok azımızın araştırıp doğrusunu öğrendiği bir olay. En kısa tabirle “ayda bir kez kadınların vücudundan pis kanın dışarı atılması” olarak öğretiliyor. Peki, atılan kan gerçekten pis mi yoksa sadece vücudun ihtiyacı mı yok? Ya da vücudun ihtiyacı olmayan her şey pis mi? Bu açıklama tamamen yanlış olup, reglin “kirlenmek” olarak adlandırılmasının da en büyük sebebi. Ancak gerçekte ise hem rahim hem de regl kanı temizdir.

Reglin gerçekleşmediği durumda yani gebelik durumunda bebeğin burada gelişimini sürdürecek olması da zaten kanın temiz olduğunu ortaya koyan en mantıklı sebeplerden biri. Yani “kirlendim” demek yerine “temizleniyorum, güncelleniyorum” bile diyebiliriz aslında! Reglin tanımını çocuklarımıza doğru yapmalı ancak dönem içindeki vücut temizliğinin sağlık açısından önemini anlatmalıyız.

Regl - belgesel 1Öneri 3: PMS’i ve bu dönemde vücudun fiziksel olarak geçirdiği sürecin psikolojiye etkilerini anlatmalıyız.

Bu etkileri yalnızca regl olan kız çocuğuna değil, varsa evdeki baba ve erkek kardeşlere de anlatmak regl dönemlerinin stresini azaltmaya büyük ölçüde yardım edebilir. Özellikle ergenlik dönemi bunalımlarının da regl öncesi sendromla birleştiğini düşünürseniz çocuğun yalnızca annesinin değil, tüm ailenin desteğine ihtiyacının olduğunu anlayabilirsiniz. Peki nedir bu PMS ve etkileri nelerdir?

Açılımı pre-menstrual syndrome olan kelimeyi aslında Türkçede “regl öncesi sendromu” olarak kullanıyoruz. Bu sendrom kendini memelerde şişlik ve ağrı, karın bölgesinde şişlik, kilo alımı, sersemlik, mide bulantısı, baş dönmesi, kabızlık, akne gibi şekillerde gösteriyor. Reglin başlamasından sonra ise karın, bel ve kasık bölgesindeki ağrılar, mide bulantıları, baş dönmeleri, kabızlık, halsizlik semptomlarına hormonlar ekleniyor. Özellikle hormonların büyük etkisi olan gerginlik, stres, sıkıntı gibi durumlar ortaya çıkıyor. Bu olası belirtileri regl çağına girecek çocuğa anlatmak onu olası herhangi bir semptoma karşı hazırlamak ve çocuğun korkmaması açısından önemli. Ayrıca ailedeki diğer bireylere hoşgörü ve anlayış göstermek düşüyor.

vajina vajinitÖneri 4: Regl dönemi yıllardan beri (özellikle semptomlar nedeniyle) kötü bir dönem olarak tanınmış ve tanıtılmıştır. Oysa düzenleyeceğiniz bir partiyle, kızınıza aslında sağlıklı ve doğal bir ergenlik sürecinin başladığı müjdesini verebilirsiniz.

Bu öneri genelde en az kabul gören öneri oluyor. Ancak bakınız, sünnet törenlerinde mevlütler okutuluyor, hayırlar yapılıyor, danslar ediliyor, arabalarla şehir turları attırılıyor, taht veya at üzerinde(!?) salona getiriliyor çocuklar. Nedeni ise; erkek olmuş olmaları. Erkek olmak bu kadar doğal ve kutlanılası bir şey ise, kadınlığa geçiş yapıyor olmak niçin olmasın? Amaç, vajinayı penisten, kadını erkekten üstün tutmak değil, haksız yüceltmelere son vermektir. Kendisini iyi hissettirmek ve reglin normalliğini açıkça ifade edebilmek için başvurulabilecek en eğlenceli yollardan biri bu partiler olabilir.

regl-menstrula-donem
Kaynak

Öneri 5: Kimyasal ilaçlardan önce doğal ağrı kesicilerin daha çok yardımcı olabileceğini de anlatabilirsiniz:

Regl döneminde de günlük hayatına devam edebileceğini anlatın, ancak bu dönemde bazen ağrı kesicilere baş vurmamız gerekebiliyor. Özellikle çalışan ebeveynseniz çocuğunuzun evde yanlış ilaç alma ihtimaline karşı ve genç yaşta kimyasal ilaçlara alışmaması için onu kolayca uygulayabileceği doğal tariflere yöneltebilirsiniz. Örneğin; sarı kantaron, melisa, papatya çaylarının sakinleştirici etkisi vardır ve bu dönemde rahatlamaya yardımcı olurlar. Kasık bölgelerine yapıştıracakları ısıtıcı bantlar da ağrıyı azaltmaya yardımcı olabilir.

Başlık Görseli

Elektromanyetik dalgalarla kendini güncelleyen kuantum ağ sistemiyle insan

Tüm sistemler, açıkları yakalayıp oradan sızarak hataları ayıklamak üzerine çalışır.

Açık kodlu yazılımlar

Hata, sistemin çalışmasını aksatan verilerdir. Sistemi yaratan, sistemin istediği şekilde çalışması için planlama yapmıştır. Sistemi aksatan her veri onun için hata ve değiştirilmesi gereken yazılımdır. Bir virüs gibi diğer sistemlere de yayılması istenmez; çünkü bu gerçekleşirse kendi kurduğu sistem değişecek yerine gelen sistemde başka bir programcı kendi varlığını gösteren verilerle kendini yazmaya başlayacaktır. Aslında bu durum bozulan sistemdeki yazılımcının yok oluş, yeni yazılımcının var oluş sürecidir. Bu durumda var eden, yok olan devreye girer.

acik-kodlu-yazilimlarÖnemli olan hata ayıklama değil açığı yakalamadır. İnsanlar üzerinde yapılan tüm manipülasyon işlemlerinde açık aranıp bulunur ve buradan sızılır. Aslında hata yoktur mantığı büyük düşünen adamların en büyük kozudur. Hata değil, benim istemediğim ya da istediğim durum vardır. İşleyişi görüp kavrayıp parçaları analiz ederek kişi üzerinde kendi sentezi oluşturmak vardır.

Evrenin çalışma prensipleri, dünya üzerinde insanların yönlendirilmesi, tüm kurumsal sistemlerin çalışması yine bu sisteme dayanır.

İnsanların zayıf noktaları aynıdır dürtülere dayanır, kurumların çalışması da yine dürtüler olan açık kapıların her birine isim koyularak oluşturulur, evren kendisine kodlanan programda çalışırken zayıf gördüğü noktalara doğru etki ederek buralara doğru yayılım gösterir –entropi buna gösterilebilecek en temel ve basit örnektir – .

Elektromanyetik dalgalar

Elektromanyetik dalgalar, yüklü bir parçacığın ivmeli hareketi sonucu oluşan, birbirine dik elektrik ve manyetik alan bileşeni bulunan ve bu iki alanın oluşturduğu düzleme dik doğrultuda yayılan, yayılmaları için ortam gerekmeyen, boşlukta ışık hızı ile yayılan enine dalgalardır.

Bizim algılayabildiğimiz evrenin her yerini saran elektromanyetik dalgalar (EMD) her şeye nüfus ederek yapısını değiştirir. Bunu da taşıdığı enerjiye göre hızlı, yavaş ve yapısal farklılıklar olarak gerçekleştirir. Elektromanyetik dalganın etki ettiği maddenin enerjisel gücü de bu etkilerin farklılığını belirler.

Elektromanyetik dalganın (radyasyonun) dalga boyu azaldıkça frekansı ve enerjisi artar. Dalga boyu küçüldükçe elektromanyetik dalga, dalga olmaktan çok enerji kümesi gibi davranır. Bu enerji kümelerine kuantum ya da foton denir. Bu tipteki elektromanyetik dalgalar X ışınları ve Gama ışınlarıdır. Bu ışınlar, hücrelerdeki molekülleri bir arada tutan atomik bağları kırarak, pozitif ya da negatif yüklü atomlar ve moleküller oluşturabilirler. Enerjileri çok yüksek olan bu ışınlar, moleküllere çarptığında onları iyonlaştırmış, kimyasal yapısını, yaşamsal işlevini bozmuş olur. Bu tepkimeler de kanser oluşumunu kolaylaştırır. Bu nedenle bu ışınlara iyonlaştırıcı elektromanyetik radyasyon adı verilir.

Bir diğer EMD grubu ise noniyonize radyasyon yani iyonlaştırmayan EMD grubudur. Bu grup, atomik bağları kırmak için yeterli enerjiye sahip olmayan fotonları içeren elektromanyetik parçalardır. Radyo dalgaları, mikro dalgalar, infrared radyasyon, görünür ışık, lazer ışınları, ultraviyole ışınları az enerjiden yüksek enerjiye doğru sıralanmış olarak bu grupta yer alır. Noniyonize radyasyon biyolojik olarak ısınmaya, kimyasal reaksiyonlarda değişmelere, hücre ve dokularda elektrik akımı indüklenmesine neden olabilir. Farklı frekanslardaki EMD hücre, bitki, hayvan, insan gibi farklı biyolojik sistemleri farklı şekillerde etkiler. Bu etki EMD’ nin yoğunluğuna ve fotonların sahip olduğu enerjiye göre değişir.

elektromanyetik-alan-tabloBunlar dışında, daha önce yazmış olduğum “Seçilmişler: Nötral mutasyonları güçlü olanlar yaşamı oluşturacak” adlı yazımda 900 MHz’lik elektromanyetik dalgaların DNA kırıklarına yol açtığının ispatlandığını bunun da aslında mutasyon demek olduğunu belirtmiştim. Tablodaki elektromanyetik tayfı dikkatle incelediğinizde bundan çok daha yüksek frekanslı dalgaların olduğunu göreceksiniz. Bu da aslında çok daha güçlü ve fazla mutasyon demek. Yani teknolojiyi bu kadar sevmek gerçekten faydalı mı faydalı gibi mi görünüyor acaba?!

Bilgi kuantum dünyasında depolanmıştır

2012 yılında Hitachi’nin tanıttığı ve kuvars cama bilgi depolamayı sağlayan teknolojide dört tabaka kuvars cam kullanılıyor. Ardından, lazer kullanılarak kuvars cam üzerinde desen oluşturulması esnasında bilgi, lazerin oluşturduğu mikroskobik çukurlara kodlanıyor. İkili veri olarak okunacak bilginin hangi kuvars tabakasına kodlanacağı, farklı lazer odak uzunluklarını belirlenerek seçiliyor.

Bu örneği vermemdeki sebep, ışınlar ile bilginin taşındığını göstermek. Kuantum boyutta her bir parçacık bilgi taşır. EMD da DNA kırıkları, biyolojik çalışma sisteminde değişimler, doku bozunumu gibi etkilere sebep olmasının yanında bilgi aktarımını da gerçekleştirir.

Bilkent Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucunda ise rüya görürken yaşanan beyin faaliyetlerinin bilgisayara aktarılmasıyla geliştirilen bir yöntemle, uyanıkken kurulan hayaller ve düşünceler görüntülenebildi. Bu örnekte ise aslında oluşturulan bir yazılımla beyin dalgalarının yaymış olduğu frekans bizim anladığımız dile çevrilmiş oldu.

Çevremizin tamamen elektromanyetik dalgalarla çevrili olduğunu, bunun yanı sıra dünyada ve uzayda uydu gibi birçok elektromanyetik dalga ile çalışan elektronik sistemlerle çalışıldığı düşünülürse, çok farklı girişimler için de bu sistemler kullanılıyor olabilir.

İnsanlar dev kuantum bilgisayarı mı oluşturuyor?

Bilimsel alanda bir konu hakkında düşünür bazen kendinize bir soru sorar bazen de aklınızdan bir proje tasarlarsınız ve bakarsınız bir süre sonra bunların yapıldığını ya da bunlarla ilgili haber yayımlandığını görürsünüz. Bu durumu, hepimizin birbirine bağlı olduğu kuantum ağ sistemi ile ya da düşüncelerimizi, yaymış olduğumuz dalgalardan okuyan bir cihazın yapılmış olması ile de açıklayabiliriz. Bu tarz cihazların yapılmadığını kanıtlayacak bir veri yok çünkü elimizde. Bunu birileri düşünmüşse de yapılmış olma ihtimali de yüksektir demektir.

kuantum-bilgisayarBelki de dünya üzerinde kapasitesi en geniş olan hard diskleriz

Belki de bizler, Dünya üzerinde kapasitesi en geniş olan hard disklerizdir. Uzaya gönderilen ya da burada bir yerlere sabitlenmiş olarak çalıştırılan uydu ve uydu benzeri cihazlar belki de bizlere bilgi aktarımını gerçekleştiriyordur. Bu bilgileri fark ederek ya da etmeyerek, bir şeylere dönüştürüyor ya da bir zamana ya da yere aktarıyoruzdur. Belki de hepimizin birbirine bağlı olduğu kuantum ağ, dev kuantum bilgisayar olarak çalışıp başka bir sistemin işine yarıyordur. Hepimiz birlikte bilgiyi, bütün halinde, dönüşümle, kendini güncelleyen bir program olarak işliyoruzdur.

Elektromanyetik dalgaların biyolojik yapımızı, vücudumuzun çalışma şeklini, DNA yapımızı değiştirdiği kesin. Ancak bunun dışında biz bu elektromanyetik dalgaları bir şeyleri daha iyi yapması için nasıl kullanabiliriz? EMD’ nin aslında taşıdığı bilgileri okuyabilmeyi nasıl öğrenebiliriz? Beyin dalgalarımızın frekansı ile karşımızdaki kişinin frekansını aynı düzeye getirdiğimizde aslında onların düşündüğünü düşünmüş olup beyin okumayı gerçekleştiremez miyiz? Geliştireceğimiz cihazlarla havadaki EMD’yi algılayıp dalga frekansını istenilen bedensel ve ruhsal sağlık düzeyini oluşturmak için kullanamaz mıyız? Bu ve buna benzer birçok gelişimi arkasından sağlayamaz mıyız? Hatta belki de yapıldı…(Dünya’nın işleyişine dikkatli bir şekilde baktığınızda, bunlarla ilgili çıkabilecek sonuçların neler olabileceği olasılıklarının derinliğini, sizlerin sınırsız bilincine bırakıyorum.)

elektromanyetik-alan-insanElektromanyetik dalgaların bu kadar yoğun etkileri varken bunların yararlı ya da zararlı etkilerinin kişiye göre nasıl değişti üzerinde de aslında biraz düşünmek gerekiyor. Örneğin; 589 bin 306 kişinin DNA yapısı incelendi ve 13 kişinin DNA’sında mutasyon görüldüğü belirlendi. Nature Biotechnology Dergisi’nde yayımlanan araştırmanın sonuçlara göre, normal şartlarda çok uzun süre önce hayatını kaybetmesi gereken kişiler, DNA’larındaki mutasyonlar nedeniyle yalnızca hayatlarına devam etmekle kalmayıp aynı zamanda sağlıklı bir yaşam sürüyor. Araştırmacıların “İyileşme Projesi” olarak adlandırdığı çalışma sayesinde, 13 kişinin DNA’sı üzerinde yapılacak çalışmalarla ölümcül hastalıkların çaresinin bulunabileceği düşünülüyor. ABD Ulusal sağlık Enstitüsü’ne bağlı Nörolojik Bozukluklar ve İnmeler Ulusal Enstitüsü’nde yapılan bir başka çalışma da altıncı his olarak adlandırılan durumun mutasyona uğramış PIEZO2 genlerine sahip insanlarda bulunduğu ortaya çıkardı.

İnsan zihnini okuyabilir ve çevremizin frekansını değiştirebiliriz

Ancak kanser de mutasyon sonucu oluşan bir durum. Çevreden gelen etkilere göre hepimizde gerçekleşen mutasyonlar sonucu oluşan durumların farklı olması sadece tesadüf mü? Mutasyonların hangi molekülde ya da hangi noktada etki yaratıp nasıl sonuçlar doğuracağının tahmin edilemeyeceği ve tamamen rastlantısal olduğu belirtilir. Kendimiz için de aslında maruz kaldığımız şartlar düşünülünce, bazı şeyler üzerinde yaklaşık varsayımlar yapabiliyor fakat kesin sonuca gidemiyoruz; ancak biraz daha farklı boyuttan olaylara yaklaşmayı denersek aslında hepimizin bir şekilde bu durumlara kendimizi nasıl hazırladığımızın da sonuca götüren süreçte rastlantısallığın hangi yöne gideceği üzerinde yürüteceğimiz tahmini kesinliğe yaklaştırdığını görürüz. Bizlerin rastlantısal dediği durumları aslında kuantum ağ boyutunda düşündüğümüzde rastlantısal olmadığını da görebiliriz.

Kuantum hesaplama yapabilecek düzeye geldiğimizde sistemimizde bulunan açıkları görmeye başlayıp aslında bu rastlantısallıkları kontrol dahi edebiliriz. Bedensel, enerjisel, psikolojik yönlerden her birimiz sistem açıkları barındırıyoruz. Bizlerde de var olan elektromanyetik dalgaların frekansını değiştirebilecek kapasiteye sahibiz. Bu noktada hangi frekansa nasıl geçebileceğimizi öğrenebilmek ya da kendi enerjimizle oluşturduğumuz bir kalkan ile çevreden maruz kaldığımız elektromanyetik dalganın frekansını etkileyebilecek mekanizmalar geliştirebilmek aslında mutasyonların yönünü de belirleyecektir. Gelişmiş bir bilgisayar prensibi ile çalışan vücudun kapasitesi arttırılıp mekanizmasal bir bütünlük sağladığında bunların hepsi gerçeğe dönüştürülebilir.

Sistem açıklarımız bizi zayıf bırakıyor. Yapabileceğimiz en iyi yol gerçek anlamda önce insan mekaniğini kavrayıp daha sonra da bunun kapasitesini geliştirecek yollar türetmek. Bu noktada kendimizi inatla zorlayıp ilerletmek, kuantum boyutta birçok bilinmeyenin de cevabını getirecektir.

Kaynak: TTB, Wikipedia, Phys, Btnet, Science Mag, CNN Türk

Erişilebilir Tasarım – Mekânın Özgürleşmesi

Engel bize ne ifade eder? Engellilik kavramı sadece kısıtlı sayıda insanı sınırlayan bir olgu değil, aksine insan yaşamının herhangi bir zaman diliminde, geçici veya kalıcı olarak herkes tarafından deneyimlenen bir parçasıdır. Peki mimarlık ve tasarım bunun neresine oturuyor.

Mimarlık, kullanıcının deneyimleyebileceği bir mekân yaratmaktır. Dünya genelinde bir takım mimarlar tarafından engelli kullanıcılar için farklı projeler tasarlanmıştır.

Birleşmiş Milletler Engelli Kişilerin İnsan Hakları Sözleşmesi engelli kullanıcılar gözünden onların eşit haklarını korumayı ve vurgulamayı gözetmektedir. Ancak genellikle engelli insanların ulaşım ve yaşam konusunda çektiği zorluklarla karşılaşmaktayız.

Helsinki Finlandiya gibi ülkelerde mevcut ulaşım sisteminin kısa rampalar ile kullanıcı seviyesine indirgenebildiği çeşitli uygulamalar mevcut. Beijing, Çin ve Yeni Delhi Hindistan gibi ülkelerde ise otobüslerin zeminleri oldukça alçak yapılarak bu duruma önlem geliştirilmiş durumda.

Mimarlar bir süredir engelli yaşamına ve zorluklarına dikkat çekme yoluna başvuruyor. Örneğin 2013 yılında Zaha Hadid mimarlık, Adjave grubu, AMODELS ve diğer ofislerin katılımı ile engelli insanların durumuna dikkat çekmek ve yardımlaşmak amacıyla “Minyatür Yapılar” açık arttırması ve sergisi yapıldı.

erisilebilir-tasarim-1Şimdiye kadar birçok erişilebilir proje yapıldı. Frank Lloyd Wright tarafından 1952 yılında yapılan Laurent Evi bu standartlar düşünülmeye başlamadan yıllar önce inşa edildi. Mimar tarafından bir engelli için tasarlanan tek yapı olması dolayısıyla evin bir katı kısa süre sonra müzeye çevrildi.

erisilebilir-tasarim-2Günümüzde ise evlerden okullara insan sağlığını ve yaşamını dikkate alan yapılara daha sık rastlanabiliyor. Yine ilgi çekici bir örnek Frank Lloyd’un Laurent Evi’nden 40 yıl sonra yapılan Rem Koolhaas tarafından tasarlanan Bordo Evi (Maison Bordeaux). Proje arazinin farklı kotlarını kullanarak tepeden şehrin panoramik bir görüntüsünü kullanıcıya sunuyor. “Beklediğinizin aksine, ben basit bir ev istemiyorum. Daha karmaşık ve dünyamı tayin edecek bir ev istiyorum” – Jean Francois Lemoine, kullanıcı

erisilebilir-tasarim-3Koolhas bu zorlu görevle bilindik tasarımlardan farklı bir detay yaklaşımı ile başa çıktı. Bir oda büyüklüğündeki asansör, tekerlekli sandalyenin evin 3 katı arasında rahat bir şekilde dolaşımını sağlıyor. Bu asansör aynı zamanda tüm donanımıyla bir ofis olarak hizmet veriyor. Ev aynı zamanda evin hizmetçisini anlatan Houselife belgeseline de konu olmuş durumda.

Erişilebilir tasarımlar sadece konutlarla sınırlı değiller. Çoğumuz Paralimpik Olimpiyatlarını duymuştur, oyunlar kapsamında kullanılabilir bir çevre sadece antrenmanlar için değil aynı zamanda sağlığı korumak için de ihtiyaç duyulur bir şey. 2012 yılında Baldinger Mimarlık Stüdyosu 45 bin metrekarelik Engelliler için Spor ve Fitness Merkezi tasarımıyla ABD’deki kendi türünün ilk tasarımını oluşturdu. Konsept aslında kendi kendini açıklıyor, kampüs tasarımı hareketin özgürlüğünün sınırlarının zorlandığı bir anlayışa sahip.

erisilebilir-tasarim-4İyi bir tasarım sadece mekânı oluşturmakla değil aynı zamanda değişik malzemelerin kullanımı ile de ilgilidir. Bunun başarılı örneklerinden birisi Alan Dunlop Mimarlık tarafından çocuklar için tasarlanan Glasgow’daki Hazelwood Okulu.

erisilebilir-tasarim-5Güvenli ve öğretmenlerin çocuklara ilham olabileceği, çocukların ihtiyaçlarını ve ailelerinin arzılarını destekleyecek bir okul yaratmaya kararlıydım” Alan Dunlop

Bir çocuk en fazla deneyimleyerek öğrenebilir. Okulun tasarımı koku, tat ve dokunma duygularının önemli hislerine ve mekânın özgürlüğüne göre oluşturulmuş.

Engelli veya engelsiz herkes tarafından erişilebilir, Evrensel Tasarımı her zaman gözettim. Buna bir örnek de Cubo & Force4 Mimarlık tarafından projelendirilen Danimarka’daki Engelli İnsanlar Organizasyonu Evi. Organizasyon, dünyadaki en erişilebilir yapıyı tasarlamayı arzulamış. Oluşuma göre mekânın ölçüleri erişilebilirlik için bir ölçüydü, ancak engellilerin ihtiyacı daha fazla göz önünde bulundurdu.

erisilebilir-tasarim-6Katılımın sınırlarını kaldırmak ve engelli insanların keşfedilmemiş potansiyellerini keşfetmek bizim en önemli ahlaki görevimiz” – Stephen Hawking

Tüm çabaları reddetmemek gerekir ancak zaman, engelli olsak da olmasak da evrensel tasarım ve kullanıcı eşitliği sürecinde ortak bir paydada buluşarak tüm kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılama zamanıdır. Erişilebilir tasarım yaklaşımı daha iyi bir tasarım süreci yaratmak adına bir başlangıç olabilir.

Bu yazı, Arch20 sitesinde yayınlanan Architecture & Design for the disabled başlıklı röportajdan Türkçeye Gaia Dergi için Gökhan Yıldırım tarafından çevrilmiştir. 

Kadının görünmeyen emeğini ölümsüzleştirecek bir belgesel: Arap Alevi Emekçi Kadınlar

الامرأة , الحية , الحرية
Kadın, yaşam, özgürlük

Zeytin toplama mevsimi yaklaşırken Ortadoğu adına önemi büyük olan zeytin ağacı ile başlamak isteriz. Ortadoğu’da zeytin ağaçları her evin bahçesinde en az bir tane olmak koşuluyla yaşamı ve o topraklara aidiyeti simgeler. Ve zeytin ağacı altında doğmak asil bir ruha sahip olmaya denktir. Savaşlarda toprakları işgal etme, insanları evlerinden etme mesajı da bahçelerindeki zeytin ağaçları kesilerek verilir. Fikrimizce bu nedenledir ki barış zeytin dalı ile temsil edilir. Topraklarımız ortaktır, kardeşiz dercesine.

Zeytin dalı ile merhaba

Arap Alevi Kadınları olarak emeğimizi bir zeytin fidesi misali toprağa diktik. Kadın eliyle emeği, dili, kültürü görünür kılmak adına bu ilk adımımızdı. Toplantılarımızdan birinde kadın sorunları, toplumsal problemler, dil inşası üzerine konuşurken ve tam da nemmüş (kısır) yerken fikirleşmelerimizden bu belgesel fikri ortaya çıkıverdi. Bu noktada toplumda kadının görünmeyen emeğini var edip ölümsüzleştirmek istedik. Hepimizin annesi, nenesi, teyzesi, komşusu, dokunacağı en az bir kadın vardı.

Madem yazılı kaynaklarımız yoktu o halde nenelerimizin ezgileri, hikâyeleri vardı. Madem sömürüyü gösteren kayıtlar yoktu o halde tarlada, bahçede, pamukta çalışan kadın işçilerin gerçekliği vardı. Madem kadınlar ötekiydi biz de başkaldıracaktık!

Kadınlar… Tarlada maydanoz toplarken şarkılar çığıran kadınlar, defne kaynatırken hikâyeler anlatan kadınlar, pamuk toplarken âşık olan kadınlar, salça kaynatırken gülüşen kadınlar… Deniz kokan, tuz kokan, nergis gülen kadınlar… Emeği emeğimiz sesi sesimiz olan kadınlar.

Bu belgeselde bir yıla sığacak tüm emekleri çekmeye çabalıyoruz. Temmuz 2017’ye denk geleceğini düşündüğümüz belgesel bitimini Evvel Temmuz ile karşılamayı istiyoruz.

Hasat mevsiminin gelişini bir ağaç etrafında şarkılarla karşılamak umuduyla…

Hazırlayan: Arap Alevi Kadın Meclisi

Zehirli yönüyle sanat 2: Kamelyalı Kadın’dan sanat yorumlamaları

Alexandre Dumas‘ın en önemli eserlerinden biri olan Kamelyalı Kadın, felsefi pek çok soru barındıran, sürükleyici bir aşk hikâyesi. Özellikle sanat alanında önemli semboller içeren bu eser, dikkatli okunduğunda aynı zamanda alegorik anlamlar da taşıyor. Eser hem zehir hem de panzehir olma özelliği taşıyan Antik Yunan kelimesi “pharmakon*” konsepti üzerine kurulmuş ikilemlerle dolu.

Kitabın başında kahramanımızı, yüksek sosyete bir fahişe olan Marguerite‘in verem nedeniyle ölümünden sonra evinde düzenlenen bir açık arttırmada görüyoruz. Kahramanımız bu açık arttırmada bir kitap satın alıyor. Ancak daha sonra Marguerite’nin âşığı, kahramanımızı bulup kitabı ondan geri satın almak istiyor.

İşte bu kitap, tüm olay örgüsünün başlamasına neden oluyor ve belki de kurgudaki en önemli sembol haline geliyor. Duygu ve düşüncelerin birer yansıması olan kitabın, açık arttırmada metalaştırılarak satılması ve kitabın başlığının bir kadın ismi olması (Manon Lescaut) aslında bu kitabın Marguerite’in bir sembolü oluşunu doğrular nitelikte.

Çünkü; tıpkı kitabın, duygu ve düşüncelerin anlatıldığı eser olarak metalaştırılması gibi Marguerite de içindeki tüm soyut duygulara rağmen bedenini satmak, onu bir nesneye dönüştürmek ve tıpkı kitabın kapağı gibi (özenle ciltlenmiş, altın yaldızlı) dış görünüşüne önem vermek zorunda kalması bu düşünceyi destekliyor. Yani yüzey ve içerik birbirinden farklı ve zıt olarak karşımıza çıkıyor.

kamelyali-kadin-1

Arkadaş olduktan sonra, Marguerite’in aşığı Armand, kahramanımıza Marguerite’i ilk gördüğü anı şöyle anlatıyor: “Onu ilk kez Place de la Bourse’da  gördüm. Susse’nin dışında park etmiş at arabasının içinden beyazlar içinde bir kadın indi.” Aslında, Marguerite’in o sırada bulunduğu yer yine sanatın metalaştırılmasına işaret ediyor: Marguerite o anda pahalı sanat eserlerinin satıldığı bir galeride bulunuyor.

Bu pahalı eserlerini almasının en büyük nedeni ise normalde ait olmadığı ama içinde bulunduğu yüksek sınıfa ait görünebilmek. Yani kadın kahramanımız sanatı bir anlamda asıl ait olduğu sınıfı saklamak için bir örtü gibi kullanıyor. Ve ortaya şu ikilem çıkıyor: Marguerite, sanat eserlerini satın alan kişi olarak özneyken, fahişe kimliğiyle bir nesne konumunda oluyor. Bu noktada, geriye dönüp kitabın da kahramanımızın yansıması olduğunu düşünürsek sanat yine hem özne hem de nesne olarak özünden sıyrılmış bir meta olarak karşımıza çıkıyor.

Tüm bunların yanı sıra, bizler de okuyucu olarak bu metaya katkıda bulunmuş oluyoruz. Bir kadını sembolize eden kitabın, dolayısıyla da kadının metalaştırılmasının özelliklerini taşıyan bu eserin okuyucularına “katarsis” adı verilen arınmayı yaşatması zor gibi gözükse de kitapta bu katarsisi yaşayan bir karakter görüyoruz.

Armand’ın kardeşi evlenmek üzereyken, sevgilisinin ailesi Marguerite yüzünden bu işe karşı çıkıyor. Marguerite başka bir kadının mutluluğu için aşkından vazgeçiyor. Verem hastası olan Marguerite’in vücudundan akan kanlar aslında Marguerite’in kendini kurban konumuna koymasının bir simgesi oluyor. Yani kahramanımız kan kaybedip güçsüzleştikçe, başka bir kadın mutluluğa kavuşuyor. Marguerite’in ölümüyle de “miasma” adı verilen kirlilik ortadan kaybolmuş ve Blanche (Armand’ın kardeşi) mutluluğu yakalamış gibi gözükse de, Manon Lescaut adındaki Marguerite’in yansıması olan kitap kalıyor ve onun yansıması olarak miasma’yı devam ettiriyor.

Özet olarak, “katarsis” ve “miasma” zıtlıklarını sonsuz bir döngü halinde içinde taşıyan kitap, okuyucuları oldukça ilgi çekici felsefi ve edebi sorular sormaya yöneltirken bir yandan da edebiyat tarihinin en harika aşk hikayesini bizlere sunuyor. Paylaşması bizden, okuması sizden…

*Pharmakon hakkında ayrıntılı bilgiyi serinin ilk yazısından edinebilirsiniz.

Tek başına seyahat eden kadınlar hakkında merak edilen 10 soru

Tek başına seyahat eden kadınlar üzerine tavsiye olarak konuk köşe yazılarının bulunduğu bu sitedeki, gezgin Kristin Addis ile yapılan röportajı sizler için Türkçeye çevirdim. Keyifli okumalar!

Bu, tek başına seyahat etmeden önce “Nasıl başka insanlarla temas edilir?”e dair ve gideceğiniz yeri nasıl seçeceğiniz konusunda birçok bilinmeyeni bulabileceğiniz bir röportaj.

“Tek başına yolculuk, sahip olduğunuz maceranızın inşası için harika bir şans ve kendinizi bulmanın bir yoluyken, aynı zamanda sizi mutlu eden ve her zaman derin düşünebilme yetisini veren bir yol olabilir. Şimdi ise ben, endişenizi hafifletmek ve bir an önce yola koyulabilmeniz için kadın gezginlerin bildiği en ortak 10 soruyu cevaplayacağım.”
Kristin Addis

Seyahate başlamadan önce ”keşke bilseydim!” dediğiniz ve şu anda bildiğiniz tek şey nedir?

Geçmişe dönebilseydim yeni insanlarla tanışma konusunda hiç de stresli olmazdım. Yalnız olma korkusu normaldir, ama gerçek şu ki, seyahat ederken hayal ettiğinizden çok daha fazla şaşırtıcı insanlarla karşılaşmanız mümkün. Gezginler inanılmaz derecede arkadaş canlısı insanlardır! Sosyal olarak zayıfsanız bile gezmek sayesinde her şey yoluna girecektir.
Birbirinizle karşılaşma olanağınızın olduğu bir çok yalnız seyahat eden gezginler var. Nereden geldiğini onlara sormak ve bir misafirhanenin ortak odasında birlikte oturabilmek kadar kolay bir şey. Tabularınızı yada sosyal engellerinizi yıkamıyorsanız bir sohbetin içerisine dahil olabileceğiniz hostele gitmek bile bir şanstır.

Seyahat etmenin bana kattığı bir şey var ki o da, beni gittikçe daha az utangaç bir insan yaptığıdır. Eskiden insanlarla konuşmaya zorlanırdım, bilmiyorum, ama şimdi kendimi çok daha fazla özgüvenli hissediyorum. Bu, yalnız başınıza seyahat etmenin en büyük yararlarından birisi.

Çok tehlikeli olduğunu hissettiğiniz bir yer yüzünden hiç gezinizi iptal ettiniz mi?

Durumun ciddiyetine göre seçim yapmanız, yapacağınız en iyi şey olacaktır.

yalniz-seyahat-eden-kadinlarYolda tek başınızayken, istenmeyen bir durumla başa çıkabilmek için uyguladığınız stratejilerden bazıları nelerdir?

İstenmeyen bir durumu çözebilmek için yapacağınız en etkili strateji, gideceğiniz ülkeyi ziyaret etmeden önce insanların kullandıkları mimiklerin anlamlarını bilmek ve isteklerinizin ılımlı yönde olmasıdır. Örneğin, Endonezya, Malezya ve Nepal’de, kadınların giydiği şeyler önemlidir. Bu birçok ülkede var ve saygının bir göstergesi olarak görülüyor.

Sizin gibi uzun dönemli yalnız yolculuk yapmayı planlayan birine vereceğiniz en önemli tavsiye nedir?

Mümkün olduğu kadar hazırlıklı olmaları. Bu en ufak şeye kadar planlama yapın demek değil, ama finansal olarak kendinizi güvende hissedin, sağlığınızı ve vizenizi test edin, gittiğiniz yerde yada yolda dolandırılmamak için okuyup bilgi edinmeniz tabi ki.

Kadınların gezgin arkadaşlar bulabilecekleri herhangi bir sosyal ağ biliyor musunuz?

Kişisel bir sosyal medya hesabınızın olması gerekiyor öncelikle. Diğer arkadaşların da sizin seyahat ettiğinizi bilmeleri için. Bunun yanı sıra forumlar diğer gezginlerle karşılaşmanın harika bir yoludur. Bunun ve bunun gibi. Bazı gezginler bölgesel forumlar kullanırlar, couchsurfing gibi. Bir başka bölgesel forum olarak facebook grupları 1 ve 2 gibi mesela.
Aynı zamanda bu ve bunun gibi uygulamalar da mevcut. Özellikle bunlar, yalnız yolculuk yapmayı tercih eden kadın gezginler için dizayn edilmiş. Ama bunun üzerine kişisel herhangi bir çabam olmadığından size hangisinin iyi olup olmadığı konusunda yorum yapamayacağım.

seyahat-eden-kadinlarYalnızlıkla nasıl başa çıkıyorsunuz?

Yalnızlık, ben seyahat etmeden önce de alışık olduğum bir şeydi. Bence yalnız yolculuk yapmak, yaşamın hala yaşanır olduğunu bize hatırlatan bir olgu. Tabii ki her zaman harika olmayabilir. Seyahat etmek varoluş doğanızı da değiştirmeyecektir. Kendinizi tanımaya, kendinizi sevmeye zaman bulmak için bir şanstır yolculuk ve her zaman size bunun yararını gösterecektir.
Gittiğiniz yerin yerel halkıyla konuşmayı zor buldunuz mu?

Yerlilerle konuşabilmek yapacağınız en güvenli şeylerden biridir. Çünkü onlar orası hakkında bilgi sahibidirler ve kalmanız gereken yerleri, ziyaret etmeniz gereken yerleri size söyleyebilirler. Bu konuda Couchsurfing oranın yerlileriyle konuşabileceğiniz iyi bir uygulama.

Yalnız seyahat ederken kadınlara yapılan eşitsizlikler fark ettiniz mi? Erkek gezginlerle olan tutum, davranış ve fırsatlar aynı mı?

Kadınlar için dünya adil olmayan bir yer. Ama iyi haberler şu ki, biz en hareketli zamanlarımızdan birini yaşıyoruz. Yani, bence bu heyecanlı ve seyahat etmek için önemli bir zaman. Kadın gezgin olmanın yararları da olabiliyor. Oranın yerlileri gerçekten bizimle ilgilenme eğiliminde oluyorlar ve bizi kanatları altına alıyorlar. Yalnız seyahat ederken çok fazla şaşırtıcı şeyler olabiliyor. Çünkü, mutlu tesadüflere açık olmak için özgür konumda oluyorsunuz. Ve ben erkeklerin de aynı şeyi yaşadıklarından eminim. Kadınların yalnız seyahat etmelerinin onlara yeni yeni kapılar açtığını tereddütsüz söyleyebilirim.

Yalnız seyahat etmek için tavsiye ettiğiniz belirli bir yaş ya da yaş grubu var mı?

Kesinlikle hayır! Tüm yaştan insanlar seyahat edebilirler. Seyahat etmeniz için önemli yada ne biliyim büyülü bir yaşta olmanız gerekmiyor. Fırsatınız olduğunda ve istediğiniz sadece yapın! Eğer açık, meraklı ve arkadaş canlısı bir insansanız, yaşınız hiç de önemli bir sorun değil!

Kaynak: Nomadic Matt

Kendi gücüyle devriâlemi başarmış ilk ve tek kişi: Erden Eruç

Birçoğumuzun hayallerinin bir parçası olmuştur dünyayı gezmek. Kimsenin bilmediği, görmediği, insan eli değmemiş denizler, ormanlar… Huzuru bulma ümidiyle hayal edilen bir kaçışı düşünüyorum ben mesela. Bir yandan yazıp bir yandan hayal kuruyorum. Yazarken de Eddie Vedder’dan Society dinliyorum, Into The Wild etkisi diyelim buna.

Okumaya başlarken eminim çoğumuzun bildiği, Lord Byron’a ait ve Into The Wild filminden de aşina olduğumuz bir şiir paylaşmak isterim sizinle. Umarım keyifle okumanıza yardımcı olur.

“Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
Denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim ama doğayı daha çok severim…”

Lord Byron

Erden Eruç, sadece kas gücü kullanarak tam bir Dünya turu atan nadir insanlardan birisi. Okyanusları kürek çekerek geçen, ziyaret ettiği kıtaların yüksek zirvelerine ulaşan, bisiklet ile uzun yollar kateden bir sporcu. Gezginliğe inanılmaz bir merakım ve hevesim var, bunu düşünürsek Erden Eruç hakkında araştırma yaparken ne kadar özendiğimi tahmin edersiniz.

Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği’nden mezun olan Eruç, 1999 yılında Virginia’daki George Mason Üniversitesi’nden MBA edindikten sonra iş nedeniyle Seattle’a taşındı. 2003 yılında evlendiği eşi Nancy ile beraber Seattle’da oturmakta olan Eruç geçimini denizden sağlıyor.

erden-eruc-12007 yazında başladığı kas gücüyle Devriâlem projesini 5 sene 11 gün sonra 2012 yazında tamamladı. Tarihte kendi gücüyle devriâlemi başarmış ilk ve tek kişidir. Büyük Okyanus’ta teknesinde geçirdiği 312 gün ile denizde en uzun süre kalan yalnız kürekçiye dair Guinness Dünya Rekoru’nun sahibidir. Atlas Okyanusu üzerinde kas gücüyle durmadan katedilen en uzun mesafe Eruç’a aittir. 2010 yılı sonu itibarıyla hayatının 876 gününü okyanuslarda kayığında geçirmiş olup dünyada hayatta olan en tecrübeli okyanus kürekçisidir. Ayrıca; Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından Fair Play Ödülü, dünyaca itibar sahibi Explorers Club tarafından, 2010 Vancouver Ödülü ve 2013 Liyakat Ödülü, Zirve Dağcılık Kulübü tarafından Dağcılığın Zirve Ödülü, Türk Deniz Ticaret Gazetesi tarafından Altın Yunus Ödülü, Outside Magazine tarafından 2013 Yılın Maceracısı Ödülü ve Best of Explorers Web 2012 Ödülü sahibidir.

“Hayaller geleceğin yeşerdiği bereketli topraklardır”

Erden Eruç ile iletişime giremediğim için kendisiyle yapılan bir röportajdan faydalanarak yazıyorum. Yolculukları boyunca en çok nerelerde zorlandığını anlatıyor:

“Bedenen zorlanmaktan hiç gocunmadım. Kendi kurallarımla ilerlediğim yolculuğumu değerli kılan, o zorluklarla karşılaştığımda yılmadan mücadeleyi tercih etmem, kolaya kaçmayıp hile yapmamamdı. Uykusuz kaldığım, yorulduğum, üşüdüğüm veya sıcaktan bunaldığım zamanlarda kendime bu zorlukları severek üstlendiğimi hatırlattım. Zorlandığımı hissettiğimde kendime aylık, günlük ve bazen saatlik ara hedefler koyup bunlara ulaştıkça başarı hissini kendime tekrar tekrar hatırlattım, kendimi başarıya şartlandırdım. Hoşlandığım yiyecek veya müzik gibi ufak şeyleri geciktirip kendime şevk verecek ödül olarak kullandım; genellikle duruma hakim olan bendeki yetişkine, içimdeki çocuğu terbiye ettirdim Kendisini takip edenlere hayallerini sahiplenmelerini tavsiye ediyor.”

erden-eruc-2“Sahipsiz kalan hayaller, uykuda arada bir gelip giden ve sabah uyanıldığında unutulan rüyalar gibi kaybolup gidiyor. Çoğu zaman kendi hayallerimizin en büyük düşmanıyızdır, boş veririz, geçiştiririz. Hayallerin tutunup kök salabilmesi için onları önce fark etmek, ardından sahiplenip onlara yaşam hakkı tanımak gerekiyor. Hep söylemişimdir, ‘Hayaller geleceğin yeşerdiği bereketli topraklardır’ O hayaller bizim gerçek kişiliğimizin ve gelecekte ne olacağımızın ipuçlarıdır. Bunlar filiz verdiğinde üzerinde tepinecek kişiler çıkacaktır, o tür kişilerden hayallerimizi sakınmak ve bilenlere danışmak gerekir. Benim için en zor iş başlangıç noktasına gelmek olmuştu. İnanın, yola koyulan ve niyet edip o yola baş koyan bir kişi, başladıktan sonra engellere rağmen vazgeçmiyor, bahane değil çözüm üretmeye devam ediyor. Tecrübeyle sabittir.”

Erden Eruç hakkında yazmak, onu anlamak hep hayalini kurduğum yolculuğu başlatmak için cesaret verici oldu. Umarım ben de bir gün hayalini kurduğum; sınırların, paranın önemsizleştiği eşsiz yolculuğumu gerçekleştirebilirim.

Bitirirken, sizi Eruç ile yapılan röportajın ve görüntülerinin derlendiği kısa bir video ile baş başa bırakıyorum:

Kaynak: Drummer Lizard

Seks hayatının korkulu rüyası: Vajinismus

Vajinismus, oldukça sık rastlanan bir cinsel rahatsızlık olmasına rağmen, birçoğumuz bunun rahatsızlık olduğunu düşünmeyiz. Daha da tehlikesi bunun zamanla kendiliğinden düzeleceği yanılgısına düşmemizdir. Peki gerçekten böyle mi?

Vajinismus nedir?

Ülkemizdeki en büyük cinsel rahatsızlıkların başında gelen vajinismus, vajina girişini çevreleyen pelvis kaslarının istem dışı kasılarak, ilişki anında kadının istem dışı verdiği korku, kaçınma tepkisidir. Bu istem dışı tepki iradi olarak kontrol edilemez. Kasılmalar, cinsel birleşme dışında jinekolojik muayene esnasında ve vajina içine tampon yerleştirme durumlarında da ortaya çıkabilir. Öte yandan vajinismus; fiziksel bir engel olmamasına rağmen kadının korku, kaygı ve endişelerinden dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi, verememesi olarak ifade edilebilinir.

Amerikan Psikiatristler Birliği vajinismusu, “İstemsiz kasılmalar sonucu ilişkinin gerçekleşememesi” olarak tanımlamıştır.

Vajinismusun en temel diğer belirtisi panik atak benzeri durum yaşanmasıdır. Sadece vajina girişinde değil, tüm vücutta kasılma gelişir ve vajina bölgesine  müdahale sona erdiğinde kaslar gevşer ve normale döner. Zorlayarak denemelerde bulunmak, var olan vajinismusun şiddetinin artmasına neden olabilir.

vajinismus-2

Vajinismus terimini ilk olarak kullanan Amerikalı Jinekolog J.Fatman Sims 1862’de Londra Obstetri Topluluğu’na yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:

“Kişisel araştırmalarıma dayanarak evlilik ilişkisinde her iki tarafta bu kadar büyük mutsuzluk yaratan bir hastalık bilmediğimi söyleyebilirim ve bu kadar kolay, güvenilir ve kesin şekilde tedavi edilebilen başka bir ciddi rahatsızlık olmadığını da eklemekten mutluyum”

Türkiye’de her 10 kadından birinde görülen vajinismus, yurtdışındaki kayıtlara göre, cinsel terapi kliniklerine başvuran kadınların yüzde 12-17’sinde görülmektedir. Ülkemizde bu oran yüzde 60 civarındadır.

Genelde ilk cinsel birleşme deneyimi esnasında ortaya çıkmasına karşın bazı durumlarda sonradan da vajinismus olunabilir. Çiftler arasındaki şiddetli çatışmalar, ağrılı jinekolojik operasyonlar, fiziksel ve cinsel travma, ağrılı cinsel ilişki deneyimi gibi nedenlerden dolayı başlarda uyumlu olan cinsel deneyim vajinismus nedeniyle sekteye uğrayabilir.

Bazen de kadınlar, ağrı, yanma, acı ve kanama olacağı korkusuyla veya partneriyle olan diğer problemleri nedeniyle cinsel birleşme esnasında istemli olarak kendilerini kasar ve cinsel ilişkiye müsaade etmez. Bu durum vajinismustan farklıdır, karıştırılmamalıdır.

Vajina SanatTanısı, belirtileri ve tedavi yöntemleri

En temel belirtisi, cinsel birleşme sırasında kişinin istem dışı panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır. Ön sevişme sırasında herhangi bir problem yoktur ve kadın bu aşamada gayet zevk alabiliyorken cinsel birleşme aşamasına gelindiğinde cinsel isteksizlik başlar.

Cinsel haz uyandırıcı bir maddenin ya da penisin vajinaya girişinin ağrılı ya da zor olması, çiftin cinsel birleşme sırasında zorlanması ya da cinsel birlikteliği yaşayamaması, cinsel ilişki sırasında yaşanan yanma, gerginlik ve batma hissi, hiçbir belirgin nedeni olmayan cinsel ağrılar, jinekolojik muayene esnasında zorlanma veya izin vermeme, vücudun diğer kas gruplarının (bacak, kol, bel, vb.) ilişki sırasında spazmlar yaşaması, başarısızlık ve ağrı endişesi nedeniyle seksten kaçılması, ağrı ve acıdan dolayı cinsel istek kaybı, cinsel ilişki esnasında acı çekileceğine dair şiddetli korku yaşama gibi çok açık görülebilen belirtileri vardır.

Tanı için bir jinekolog ya da alanında ilgili uzman kişilere başvurulmalıdır. Ağrılı cinsel birleşimin tek nedeni vajinismus değildir. Genel ağrılı cinsel birleşmenin tanımı “disparoni”dir. İkisi aynı şeyler değildir, ancak birbirlerini tetikleyebilen rahatsızlıklardır.

Vajinismus, korkulacak ya da tedavi edilemeyecek bir hastalık değildir. Kısa sürede çözümü olan zihinsel bir hastalıktır. Ancak bu rahatsızlıkla karşılaşıldığı zaman, “Kendiliğinden geçer” şeklinde düşünmemek gerekir. Uzmanlar, tedavi olunmadan, erteleme ile çözülebilecek bir rahatsızlık olmadığını belirtmektedirler.

Kaynak
Kaynak

Vajinismus tedavisinde en önemli şey ise erkeklerin partnerlerine karşı anlayışlı davranmasıdır. Uzmanlara bu rahatsızlıktan dolayı başvuran çiftlerin çoğu çocuk yapma isteği ile geliyormuş. Ya da o kadar sabırlı olamayan erkekler, bakire olmadığından dolayı eşlerinin kendisi ile cinsel ilişkiye girmek istemediğini düşündüğünden kadın cinayetleri oranlarını artırıyor. Birçok çift ise bunun çözülebilir bir sorun olduğunu düşünmüyor ya da uzman kişilere başvurmaya çekindiği için ayrılma, boşanma gibi sonuçlara gidiyorlar. Uzmanların belirtiğine göre, vajinismusun temelinde yatan neden ise tamamen psikolojik ve kadınların geleneksel ahlak kurallarıyla yetiştirilmesi. Çoğu kadın bacak arasının kutsal olduğunu ve zarar görmemesi gerektiği inancıyla yetiştiriliyor ve tamamen vajinalarını koruma içgüdüsüyle istemsiz kasılmalar yaşayabiliyorlarmış.

Vajinismus, çok nadiren anatomik nedenlerden kaynaklanabiliyor. Vajinismus hastalarının yalnızca yüzde 10’unda yapısal bir nedenden söz edilebilir. Vajinismusun anatomik  nedenleri; vajinal septum, hymen anatomisi ile ilgili problemler, vajinanın yapısal problemleri, vajinitler, vajinal mantarlar, pelvik inflamatuar hastalık, bartholin kisti gibi rahatsızlıklar olabilir.

Başlık görseli: AhmetAtilAkar

İnsanlığın sonuna dair bir film: İkinci Kattan Şarkılar

2

Her şeyin bir zamanı var mottosu son zamanlarda iyice zihnimize kazınmış durumda. Fakat bu zaman anlayışı günümüzde daha çok zamansızlığı ve sistemin taleplerinin yerine getirilmesi üzerine bir mekanizmaya sahip. Kişiler arası ilişkilerin temellerine dahi sızan bu düşünce, insanları bir birliktelik içinde olmaktan uzaklaştırıp “önce beni düşün, benimle ilgilen” gibi emir kontrol mekanizması içine sürüklemiştir. Bu da bize bu iç içe geçmiş yaşamda aslında hiçbir şey için zamanımızın olmadığını göstermektedir.

İsveçli yönetmen Roy Andersson’un İkinci Kattan Şarkılar filmi 2000 yılında gösterime girmiş ve Cannes’da jüri özel ödülü kazanmıştır. Filmde geçen zaman yaklaşık olarak 90’ların sonu olsa da sanki Roy Andersson zaman olarak insanlığın sonunun filmini çekmiştir.

Öyle bir şehir düşünün ki insanları çürümeye yüz tutmuş, her türlü hareket, tepki ve zihinsel yeti körelmiş durumdadır. Bütün bunların sonucunda insanlar kendi varlıklarına bile yabancılaşmışlardır. Filmde kimi zaman işten atılmak istemeyen bir insanın haykırışına, kimi zaman borsa yüzünden iflas eden bir insanın sitemine kimi zaman ise golf kulübünü satmak zorunda olan bir insanın acı çekişine tanık oluruz.

İşleri yolunda gitmeyen bu insanlar sürekli bir yakınma içerisindedirler, fakat sonunda bu insanlar kendilerini ”kutlu olsun işinin başında olana” mesajıyla olumlarlar. Ancak yaşamlarının temelini oluşturan bu mesaj aslında insanların olası bir işsizlik anında ortaya çıkan boş zaman ve boşa yaşanmışlık hissini ortadan kaldırmak üzerine söylenmiş bir sözdür. Bu da bize filmde çalışma üzerinden ortaya çıkan efendi köle ilişkisini yansıttığı gibi, kölenin artık kendi başıboşluğunu dindirmek için efendisini kendi özgür iradesiyle arzuladığını göstermektedir. Öyle ki bu düzende hiçbir şey için oturup dinlenmeye vakit yoktur.

Var olan zaman, medeniyetin devamı için satın alınmıştır. Satın alınan zaman üretime katkı sağlamak için değil, bir şeyler yapmış olmak ve uzanan zamanı kolay yoldan tüketmek içindir.

İnsanlığın sonuna dair bir film: İkinci Kattan ŞarkılarÖte yandan kargaşanın hâkim olduğu şehirde trafik tamamen durmuş bir vaziyette. Trafik bu dünyaya saplanmışlığın zamanın durduğunun bir görüntüsüdür. Trafiğin ilerlememesi artık insanlığın da ilerlemediği, keşfedecek bir şeylerin kalmadığı, hayale, metafiziğe, kültüre, bilime dair her türlü düşüncenin sonuna gelindiğine bir işarettir. Öyle ki insanlar tıkanmaya rağmen araçlarına saplanıp kalmışlar.

“En kötü kafes bile dışarıdan daha güvenlidir”

Sahip oldukları araçları kendileriyle bütünleşmiş bu yüzdende trafikte araçların yol üzerinde birkaç metre dahi ilerleyememesine rağmen kimse araçlarından inip yürüme cesareti gösteremiyor. Bunun da artık alışılmış bir yaşam tarzı olduğunu görürüz filmde. Daha da acısı insanlar bu son düşüşün son parçalanmışlığın zevkini tatmak isteyen bir haldedirler.

Artık akış kendi ritmini bulmuş, sonunda medeniyetin gidip gidebileceği son yere dayanmıştır. İçinde bulunan zaman insana acı verdiği gibi insanın kendisini de bu acının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Yani insanların kendileri adına kurtulma şansı olsa dahi onlar, bilinçli bir şekilde bunu reddedip kafeste yaşamaya devam edeceklerdir. Çünkü insan için içgüdüsel olarak en kötü kafes bile dışarıdan daha güvenlidir.

Yine de, filmde anlatmadığım, anlatmaya karşılık bulamadığım onca şey var. Ama eğer bu aralar farklı bir filme yer vermek istiyorsanız İkinci Kattan Şarkılar tam size göre bir film.

İyi seyirler.