Ana Sayfa Blog Sayfa 524

ODTÜ öğrencilerinden kampüste bisiklet paylaşım projesi

Dünyanın pek çok kentinde başarıyla uygulanan bisiklet paylaşım projelerinin bir yenisi şimdilerde ODTÜ öğrencileri tarafından başlatılmaya çalışılıyor.

ODTÜ öğrencilerinin Change.org üzerinden başlattığı kampanyanın muhattabı ODTÜ yönetimi. Projenin başarıya ulaşması durumunda, kampüs içi ulaşımda kolaylık ve sürdürülebilirlik sağlanması hedefleniyor.

“Campus Bike Sharing” ismiyle başlatılan projede, öğrenciler 5 adet güneş enerjili bisiklet istasyonu kurmayı hedefliyor. Her bir istasyonda 15 bisiklet için yer bulunacak projenin ilk hedefi 50 adet bisiklet. Bu sayede öğrenciler otostop çekmek ya da otobüs kullanmak zorunda kalmayacaklar. 

ODTÜ Bisiklet
Fotoğraf, ODTÜ’nün internet sitesinden alınmıştır.

Kalkış noktasından alınan bisiklet ile varış noktasına kadar kullanılacak bisikletler yalnızca kampüs içinde kullanılacak. Ayrıca Wi-Fi bağlantısı barındıracak istasyonlarda kullanılan bisikletin ücreti kredi kartlarından karşılanacak. Ücret ise bisiklet kullanan kişinin ne kadar süre kullandığına bağlı.

Change.org üzerinden kampanyayı başlatan öğrenciler, projenin bir sürdürülebilir enerji projesi olduğunu belirtirken Türkiye’de bisiklet kullanım oranını arttırmayı umut ettiklerini söylüyorlar.

Fransa'da uygulanan büyük kapsamlı bisiklet paylaşım projesi Velib
Fransa’da uygulanan büyük ölçekli bisiklet paylaşım projesi Velib

Hırsızlık oranının oldukça yüksek olduğu Türkiye’de böyle bir projenin nasıl uygulanacağı da sorulan sorular arasında. Ancak öğrenciler bu sorunu her istasyonda yarı/tam zamanlı çalışacak 2 öğrencinin kontrolü ile çözüleceğini belirtmiş.

Projenin maddi ihtiyacının sponsorlar tarafından giderileceğini belirten ekip, istasyonların bulunacağı yerleri ise şöyle belirtmişler: A1 Kapısı, A4 Kapısı, Çarşı ya da Kütüphane, Mühendislik Fakültesi ve A7 Kapısı.

Proje şimdilik bitmiş gözüküyor, ancak ODTÜ yönetiminin iznine bağlı. Bu yüzden Change.org üzerinden açılmış kampanyada bir imza atarak bu projeye destek verebilirsiniz.

Kampanyaya destek olmak için buraya tıklayınız.

Hazırlayan: Burak Avşar

Kısırkaya tecrit merkezi resmi olarak açılıyor

Yere göğe sığdıramadığımız sokaklarda yaşamaya zorlanan suskun dostlarımızın toplatılması ve tecrit edilmesini ön gören, Sarıyer sınırları içerisindeki Kısırkaya Toplama Kampı resmi olarak faaliyete geçirildi. Sarıyer’de yapımı tamamlanan ve sokak hayvanları için tecrit koşulları taşıdığı gerekçesiyle hayvan hakları savunucuları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ni karşı karşıya getiren Kısırkaya Hayvan Barınağı için, İBB ile ilçe belediyeleri arasında protokol yapılmasına karar verildi. Bundan böyle Sarıyer’de bulunan ilgili kampa İstanbul’un sokak hayvanlarının getirileceği duyuruldu.

Belediye meclisinden geçen karara göre, İstanbul’daki tüm sokak hayvanları Sarıyer Kısırkaya’daki İBB Hayvan Barınağı’nda toplanacak. Burada tedavi edilecek hayvanlar daha sonra getirildikleri yere bırakılacak. Geri bırakılmaları hususunda ciddi kaygılar var ve hayvanların Sarıyer’de kalacağı düşünülüyor. 7 gün 24 saat personel bulundurulacağı ve tedavi sonrası geri salınacakları iddia edilmesine karşın 1 yıl içerisinde Sarıyer’de bulunan köpek sayısı neredeyse 10 bini bulmuş durumda.

Kısırkaya tecrit merkezi yargıya taşınmış ve 6. İstanbul İdari Mahkemesi konu ile ilgili iptal kararı vermişti. Aynı zamanda tecrit merkezinin bulunduğu Kısırkaya’da ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde ilgili proje için protesto gösterileri düzenlenmişti. Kısırkaya’da gerçekleştirilen eylem kampa karşı ciddi tepkilerin olduğunun bir simgesi niteliğinde geçmişti. Gerçekleştirilen eylemlerde sokakta yaşayan canlara el uzatılmaması adına İstanbul Büyükşehir Belediyesi uyarılmıştı. Nitekim şaşırtmayan bir tutumla İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kısırkaya tecrit kampını onaylayarak köpekleri bilinmez bir sona sürüklemeye kararlı.

Kısırkaya Hayvan Barınağı

Nazilerin, Yahudi halka zulüm etmek için kullandıkları Auschwitz Toplama Kampı‘ndan modellenen Kısırkaya Toplama Kampı’nın sokakta yaşayan dostlarımız için ölüm getireceği düşünülüyor. Devlet barınaklarının geçmiş karneleri çok parlak değil. Ülke genelinde hayvanların tecrit edildiği barınaklardaki yaşayan canlıların hem sağlık hem psikolojik durumları içler acısı. Yaşadıkları alanlardan, bölge halkının rahatsızlığı ve bulaşıcı hastalıklar bahane edilerek toplanan ve kafes arkasında yaşamaya zorlanan köpekler insana en yakın ve insandan en çok zarar gören canlı olma özelliğine sahipler. Ülke genelinde bilimsel amaçlı hayvan deneylerinin önü açılmış ve gerekli lisansa sahip kişi veya kurumlarca hayvanlar üzerinde deney yapılması onaylanmıştır. Bu ve bunun gibi durumlar sokaklarda yaşayan hayvanlar ile ilgili endişelerin artmasına da sebebiyet veriyor.

Kısırkaya’nın hayırsız adanın günümüz hali olacağı düşünülüyor. Osmanlı döneminde 2. Mahmut ve Sultan Abdulaziz dönemlerinde “batılılaşma” kaygıları taşınarak, İstanbul sokaklarındaki köpekler toplanarak Hayırsız Ada’ya (Sivriada) götürülmüş ve halkın tepkisi nedeniyle geri getirilmişti. 1910 yılına gelindiğinde ise İttihat ve Terakki’nin “Avrupalı görünme” kaygısından kaynaklı olarak birkaç gün içerisinde İstanbul’un bütün köpekleri toplanmış ve Hayırsız Ada’ya gönderilmişti. Köpeklerin yiyecek ve su bulamamasından kaynaklı olarak birbirlerini öldürdükleri ve/veya birbirlerinin ölüleri ile beslendikleri bilinen gerçekler arasında. Anakaradan köpeklerin inlemeleri ve çığlıkları duyulduğu ve bundan dolayı bölge halkının köpekleri geri getirilmesini istediği de biliniyor. Sokak hayvanları konusunda Avrupa iyi bir geçmişeve örnek alınabilecek bir sicile sahip değil. Canlı hayatıyla saygılı ilişkiler kurmuş toplumları örnek alan bir tutum izlemek bizlerin hayvanlarla daha sağlıklı bir gelecek kurmamıza olanak sağlayacaktır. 

Hayvanlar konusunda devletin karnesi hiç iç açıcı değil. Devletin merkezi ve bölgesel yönetimleri tarafından avcılık, hayvan deneyleri, yunus parkı ve benzeri alanların yapımı onaylanmış hatta desteklenmiştir. Geçtiğimiz aylarda 15 ayı ve 100’e yakın dağ keçisi devletin açtığı ihale sonucu, istenen meblağı karşılayan katiller tarafından öldürüldü. İstanbul’un Tuzla ilçesinde yapılması planlanan yunus parkı projesi de yine Tuzla Belediyesi tarafından onaylanmakta ve desteklenmekte. Son dönemde Sarıyer Belediyesi’ne ait barınağın görüntüleri internet ortamına aktarılmış ve tecrit edilen köpeklerin yaşadığı sağlıksız koşullar gözler önüne serilmişti. Hayvan deneylerinin yasal olarak önünün açılması da sokak canlılarını açık hedef haline getiriyor.

Kısırkaya Eylem

Bizler iyileştirilmiş koşullar değil, hayvanların yakasından çekilmiş ellerin talebini yapıyoruz. Onların da bu dünya üzerinde yaşam hakkına sahip oldukları ve söz sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Biliyoruz ki onlar dünya yönetimi gibi boş hayallerin peşinden koşmayarak doğadaki üstlendiği rol ne ise ona uygun bir yaşam modeli çizecekler. Kısırkaya ve türevindeki tecrit alanları ile hayvanların başta özgürlüklerini, sonra ise yaşam haklarını ihlal ederek sözde iyileştirme politikaları izleniyor. Dünya üzerinde hayvanların birey olarak kabul gördüğü toplumların varlığını bildikçe bu konuda coğrafya olarak ne kadar gelişmemiş bir politika izlenildiği ortada. Medenileşmeyi insan tahakkümü altında bir dünya olarak tanımlamasak da, ortaya koyduğu sonuç net; uygarlık yaşam tanımaz. Modernlik insana ait yaşam alanlarında insan dışı varlıkların itaati ile sonuçlanmak zorunda. Dünyaya ırkçılık gibi bir hastalığı bulaştıran toplumların ilerici olarak görünmesi ise ironinin tanımı olsa gerek. Sokaklarımız kedi ve köpeklerimizle güzel. Pencerelerimize konan güvercin, kumru ve kargalarla güzel. Deniz kıyılarındaki karabataklarla, martılarla güzel. Güzelliklerden elinizi çekin!

Başlık İllüstrasyonu: Görkem Emir

İzlanda’ya özgü, sade bir Noel geleneği: Bokatidindi

Günlerin yoruculuğundan kaçıp kitaplarda soluklananlar ve elinden kitap düşürmeyenler İzlanda’daki bu tatil geleneğine iç geçirerek bakıp, aynısını benimsemiş olmayı dileyecek. İzlanda’da Noel arifesinde kitap hediye etmek kültürün içine yerleştiği için kitapların çoğu Eylül ile Aralık ayları arasında satılıyor. Yılın bu zamanında, evlere Bokatidindi adı verilen yeni yayımlanan kitapların bulunduğu bedava kitap katalogları dağıtılıyor. Bu sayede halk hem yeni basılan kitaplar hakkında bilgi sahibi oluyor hem de istediğini satın alabiliyor. İzlanda Yayıncılar Birliği Başkanı Kristjan B. Jonassan’ın söylediğine göre, bu gelenek yayın endüstrisinin temel taşını oluşturuyor.

izlanda kitap 2

2011 yılında başkent Reykjavik, UNESCO tarafından “edebiyat şehri” seçilmişti.

Küçük bir adada yaşayan bu kuzeyli halk edebiyatla iç içe. Okumak ve yazmak onların bir parçası. BBC’nin haberine göre, kişi başına okunan ve basılan kitap sayısının en fazla olduğu ülke. Aynı zamanda her 10 İzlandalı’dan biri kitap yazdığından veya edebiyatın herhangi bir dalıyla ilgili olduğundan bu ülkede adım başı bir yazarla karşılaşmak mümkün.

izlanda kitap 3

E-kitapların artış gösterdiği Kuzey Amerika’nın aksine İzlanda’da kitaba dokunarak onu hissetmeye, sanal olmayana daha çok değer veriliyor. Yine Kuzey Amerika’daki çok kitap alan az insan modelinin aksine, burada her yıl çoğunluğun birkaç kitap almasıyla kitap endüstrisi herkesin bir anlamda eşit katkıda bulunduğu bir süreç olarak işliyor. Azınlıkla sınırlı kalmayıp çoğunluk tarafından yapılması ortak bir bilinç oluşturmuş, kimse bu durumu garipsemiyor. Kitap, Noel döneminde İzlanda’daki insanların birbirine en çok verdiği hediye.

Kaynak: Treehugger

Gökkuşağının birbirinden farklı 12 çeşidinin olduğu keşfedildi

Gökkuşağı gördüğümüzde ne düşünürüz? Neden gökkuşağı görmek bizi mutlu eder, çocukken siz de koştunuz mu gökkuşağının altından cinsiyetinizin değişeceğine inanarak?

Araştırmalara göre gökkuşağının 12 farklı şekli var. Hafif bir sis oluşumu veya irice bir damla su, güneşin farklı bir yönden yansımasıyla gökkuşağının görüntüsünü değiştirebiliyor. İkiz, üçüz ve hatta dördüz gökkuşakları oluşabiliyor.

Gökkuşağı Doğa 2

Fransa Ulusal Meteoroloji Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Jean Ricard’ın açıklamasına göre tek bir gökkuşağı bile her an değişiyor.

Ricard, “Gökkuşağına birkaç saniye sonra baktığınızda bile öncekiyle aynı değiller. Çünkü, onları oluşturan su damlaları düşmekte ve şeklin değişmesine neden olmaktadır. Dikkatle birkaç dakika baktığınızda her bir gökkuşağının değişmekte olduğunu farkedersiniz” açıklamasını yaptı.

Sınıflandırma

Bilim insanları Descartes zamanından bu yana gökkuşağı oluşumunun nasıl olduğunu anlamış durumdalar. Güneş ışığı gökyüzünde su zerrecikleri ile buluşur ve ışık, hem su zerreciğine girerken hem de çıkarken yansır. Işığın farklı dalga uzunlukları farklı renkler oluşturur ve su zerreciğine çarptığı zaman farklı hızlarda yavaşlar. Böylece farklı renkler farklı açılarda eğilir ve gökkuşağının o eşsiz renklerini oluştururlar.

Nadir görülen kırmızı gökkuşağı,
Nadir görülen kırmızı gökkuşağı, Minneapolis/ABD, 1980

Geçmişte bilim insanları gökkuşaklarını ya renklerine göre ya da renkleri yansıttıkları su damlacıklarının büyüklüğüne göre sınıflandırmak istediler, ancak bu tür bir sınıflandırmanın bazı türdeki gökkuşaklarını içeremeyeceğini anladılar.

Gökkuşaklarının tüm güzelliklerini içerebilmesi için Ricard ve meslektaşları, bütün gökkuşaklarını kapsayabilecek 4 temel özellik belirlemişler. Birincisi, en üstte kırmızı ve en altta mavi-mor renkten oluşan ana kuşak. Bunun altında biraz daha solgun olan ve renklerin tersi şekilde sıralandığı ikinci kuşak. Bu ikisi arasında oluşan ve Alexander bandı adı verilen, gökkuşağından çok az ışığın yansıdığı koyu renkli kuşak. Bazen de figüran dediğimiz fazladan oluşan bir diğer kuşak belirir, bu kuşak atmosferde ışıkların iç içe geçerken bir diğerini iptal etmesi sonucu oluşur.

Gökkuşağı türleri

Yukarda bahsedilen dört özelliğe bağlı kalınarak 12 farklı gökkuşağı türü belirlenmiş ve bunlara RB1, RB2 vb. şeklinde isimler verilmiştir. Gökkuşakları tüm renklerinin görünür olup olmamasına göre türlere ayrılmıştır. Kimilerinde sadece kırmızı görülür, kimilerinde sadece turuncu veya sarı, kimilerinde ise güçlü bir Alexander bandı vardır. 

Ricard ve meslektaşları araştırmalarına göre, Güneş’in gökyüzündeki yüksekliği gökkuşağının görüşünüşünü etkileyen en büyük ve temel faktör. Buna göre eğer Güneş gökyüzünde batmakta ise ve batan Güneş’in ışıklarının çok yoğun olmaması nedeniyle gözle görülebilmeleri için çok daha uzun süre seyahat etmeleri gerekmekte. Bunun sonucunda da sadece kırmızı ışık dalgaları atmosfere ulaşabilmekte.

Ateş gökkuşağı
Oldukça nadir karşılaşılan bir ateş gökkuşağı

Ricard “Güneş’in doğuşu veya batışı anındaki gelen ışıkların yoğunluğu gökkuşağının renklerini ve oluşumunu ciddi şekilde etkilemektedir” şeklinde açıklamıştır.

Su damlacıklarının büyüklüğü de gökkuşağının görünümünü daha az olmakla birlikte etkilemektedir. İri damlalar daha az canlı renkte ama daha geniş alanda görünen renkler oluşturmaktadırlar.

Bilim insanları; şairlere, sanatçılara, hayalperestlere ve çoçuklara ilham kaynağı olan gökkuşaklarının diğer gezegenlerde görülmesinin orada atmosferik su olabileceğinin göstergesi olabileceğini vurgulamaktadırlar.

Gökkuşağının olduğu yerde su, suyun olduğu yerde de yaşam vardır.

Kaynak: Live Science 1 / 2

21. yüzyılın salgını alerji, nedir? Doğal tedavi yöntemleri nelerdir?

0

Alerji, zararsız maddelere karşı vücudun anormal bir savunma ve duyarlılık göstermesidir. Biyolojik veya kimyasal kökenli her madde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bunu oluşturan maddelere alerjen denir (doğal olanları neredeyse hep proteinlerdir), ama her duyarlılığın da alerji olarak tanımlanmaması gerekmektedir. Mekanizmamızın prensip olarak her maddeye alerji geliştirme olasılığı bulunmaktadır.

Alerji her geçen gün yepyeni boyutlara ulaşmıştır. Alerji ile aralarında birçok bebeğin de bulunduğu her üç kişiden biri tanışmakta ve tedavi görmektedir. Her iki kişiden biri, antikor (vücuda giren herhangi bir yabancı maddeye karşı vücudun meydana getirdiği savunma maddeleri) oluşumu ile çoktan duyarlı hale gelmiş ve söz konusu alerjenle ilk karşılaşmada hastalığın başlaması riskiyle karşı karşıyadır.

Alerji 21’inci yüzyıl epidemisi yani salgını olarak gösterilmektedir. Nedenleri tam olarak açıklanmasa da bilimsel araştırmalar neticesinde fast food ve yanlış beslenme, doğadan uzak batılı yaşam tarzı ve bununla birlikte kimyevi madde kullanım şekilleri yer almaktadır.

Burun akıntısı, kaşıntılı nemli cilt, sürekli hapşırma ve nefes darlığı alerjinin klasik belirtilerindendir. Bu durum özellikle ülkemizde ve tüm dünyada gün geçtikçe daha da kötüye gitmektedir.

Alerjiler şu an Batı tıbbının baskılanma yöntemi ile tedavi olarak kabul edilse de her geçen gün daha ağır alerji vakaları ile karşılaşılıyor. Alerjinin tedavi yöntemi öncelikli olarak koruyucu hekimlikle başlatılıp halkın bağışıklık seviyesinin yükseltilmesini sağlamak yani yeterli, sağlıklı su içmesini, dengeli beslenip, doğal ve geleneksel temizlik ürünleri kullanıp yaşamını doğallaştırmasını sağlamak. Aslında bu kısım bir yönüyle koruyuculuk olsa da tedavi kısmını oluşturan büyük bir bölümdür. İlaçlarla baskılanan alerjinin ilaç sektörünü büyüten kısmına gelinceye kadar bütünsel terapi konseptinin yer alması gerektiğini yıllardan beridir bağırıyoruz. Peki, nelerdir bu tedavi yöntemleri?

1) Beslenme

  • Gıda orucu-Detoks
  • Bebek diyeti
  • Rotasyon diyeti
  • İnek sütü ve buğday yoksunu diyet

2) Vibrasyon (Titreşim) Terapisi

3) Bağırsak Temizliği

  • Kolon (bağırsak) hidroterapisi
  • Bağırsak mantarlarına yönelik tedavi

4) İmmün (Bağışıklık) Terapisi

  • “Otolog Kan” tedavisi ve “Otolog İdrar” tedavisi
  • Özgül İmmünterapi
  • Ozonla Tedavi

5) Akupunktur

6) Refleksoloji

7) Fitoterapi (Bitkisel Terapi)

Dünyanın birçok yerinde bu şekilde tedavi yöntemleri ve sıralama uygulanırken ülkemizde Desloratadin grubu ilaçlara başvuruluyor. Bu nedenle bütünsel tıp anlayışının ülkemizde pratiğe uygulanması için bunu hep birlikte yineleyeceğiz.

Alerji ve birçok hastalıktan korunma ve tedavi yönteminin başında sağlıklı ve nitelikli su tüketmek, yavaş yaşayıp doğal ve sağlıklı beslenmek gelmektedir.

Hem portatif hem verimli: Güneş enerjisiyle çalışan Kodiak sizi karanlıkta bırakmayacak

0

Günümüzde nükleer enerjinin konuşulduğu ve bazı kesimlerce hâlâ uygun bulunduğu biliniyor fakat hayatımızda kullanabileceğimiz başka enerji türleri de mevcut. Tabii ki bunlardan biri güneş enerjisi; bu enerji kaynağı yapısından ve tasarımından dolayı oldukça büyük ve ağır olduğundan çok fazla tercih edilmiyor fakat bu düşünceyi değiştirmeyi amaçlayan bir tasarım mevcut.

ABD’nin Kansas Eyaleti’nde kurulan Inergy şirketi, güneş jeneratörünün ağırlığını yüzde 75 azaltarak yeni bir güneş enerjisi jeneratörü elde etti. İsmi Kodiak olan bu jeneratör, bir arabanın bagajına ve hatta bir kitaplığa sığabilecek kadar da portatif ve küçük.

Kodiak oldukça küçük ve kullanışlı; hafif olduğu kadar da verimli enerji üreten bir yapıya sahip.

Kodiak, bir gaz jeneratöründen daha güvenli ve daha kullanışlı çünkü ürettiği enerjiyi doğal bir enerji kaynağı olan Güneş’ten alıyor. Böylece sürdürülebilir ve ekonomik bir enerji kaynağına sahip olmanız mümkün.

kodiak-güneş-enerjisi3

 

Sadece basitçe arabaya ya da bir prize takılıyor veya çalıştırmak için güneş panelleri kullanılıyor. Her türlü kullanıma açık bir yapıya sahip olan Kodiak, tek bir pille 16 saat 50 dakika bir LED televizyona güç sağlayabilir, 20 kat güçle daha fazla dizüstü bilgisayar ve 100 defa akıllı telefon şarj edebilir.

kodiak-güneş-enerjisi2

Kodiak, genelde diğer firmalara ait ürünlerden daha uygun ve tüketiciye zarar vermeyen fiyatlara sahip. Başka firmaların 750 dolara sattığı panelleri; Inergy şirketi 140 dolara satıyor.

kodiak-güneş-enerjisi4

Kodiak, her ne kadar kurulum ve malzemeleri dahil 2 bin dolara mal olsa da bu yatırıma değecek yapıya sahip bir jeneratör. Aynı zamanda da gazla çalışan jeneratörlere göre oldukça fazla doğa dostu; Güneş ile çalışması da onu, bu yönde kullanışlı kılmakta.

kodiak-güneş-enerjisi5kodiak-güneş-enerjisi7

Kaynak: The Plaid Zebra

2015’te güzel anlara vesile olan 10 yerli albüm

1

Adettendir, yıl sonu geldiğinde en iyiler listeleri yapılır. En iyi albümler, en iyi filmler, en iyi kitaplar listeleri dergilerde, internet sitelerinde, gazetelerde boy gösterir. Biz sanatın yarıştırılamayacağı fikrinden yola çıkarak bir sıralama yapma işine hiç girmek istemedik. Sadece geçen yıldan iz bırakan, güzel anlara vesile olan albümlerden bir derleme yaparak sizlere geride bırakmakta olduğumuz yılı hatırlatmak istedik. Buyrunuz 2015’te güzel anlara vesile olan 10 yerli albüm:

Gölge Etme – Kaan Tangöze

Gelecek yıllarda 2015’in ve de hatta 2010’lu yılları en iyi anlatan albüm hangisi idi diye sorulursa Kaan Tangöze’nin albümü kesinlikle bu listede başı çekecek. Tangöze’nin albümü, tam anlamıyla bir şehirli ozan albümüydü. Şehrin, ülkenin gündemini dert edinen bir şarkıcının içsel dökümüydü. Bu içsel döküm geniş bir kitleye dokunmayı da başardı. Albüm, Gezi direnişinin de halen sanata etki ediyor olduğunun da bir göstergesiydi. Özellikle “Bekle Dedi Gitti” yılın şarkılarından biri oldu.

https://www.youtube.com/watch?v=IBG8W20zRhM

Kamlama – Kes

Cenk Turanlı, Mehmet Demirdelen ve Emre Kula’dan müteşekkil progresif rock projesi Kes ilk albümünü 2015’de yayınladı. Bu enstrümantal albüm; davul, bas ve gitarın müthiş uyumu içinde sadenin güzelliğini ve zenginliğini bize tekrar gösterdi.  Yılın en derinlikli albümlerinden biri “Kamlama” idi.

https://www.youtube.com/watch?v=2lsizzRx59U

Sabah – Nilipek

Yılın en tatlı sürprizlerinden biri. Nilipek bir süredir zaten özellikle YouTube’da meşhur bir müzikal şahsiyetti. İlk albümü de merakla özlemle bekleniyordu. “Sabah” imdada yetişti. Çok düzeyli ve incelikli bir grup müziği üstüne nitelikli lirikler. Nilipek’in albümü; ihtiyacımız olan sukuneti bize müziğin estetiği eşliğinde sunan anlar hediye etti.

Silik Düşler – Can Güngör

Yılın diğer bir güzel sürprizi. Aynı Nilipek’te olduğu gibi, akıp giden bir albümdü Can Güngör’ünkü. Türkiye müziğinde sıkıntısı çekilen kaliteli söz yazımı konusunda da boşluğu dolduran bir albüm idi.

Finnari Kakaraska – Yasemin Mori

Yasemin Mori’nin seveni çok, sevmeyeni de. Ama şu bir gerçek, onun müziği farklı, özgün. Tarzlar üstü bir müziği var. Son derece kendine has. 2015’te de yine çılgın bir albümle karşımıza çıktı Mori.

Mabel Matiz – Gök Nerede

İlk albümünde daha kısıtlı bir dinleyici kitlesi vardı Mabel Matiz’in. Bu kitle her geçen yıl ve her geçen albüm, adeta bir çığ gibi büyüdü. 2015 bu çığın en fazla büyüdüğü, adeta zirvelere sığmadığı yıl oldu.

Feridun Düzağaç – Başka

Feridun Düzağaç, Türkiye rock müziğinin büyük isimlerinden. Dolayısıyla her albümü mutlaka merakla beklenir, çok dinlenir. “Başka” albümü de merak uyandırdı, şimdiye kadar da genelde beğenildi, olumlu eleştiriler aldı.

İlkay Akkaya – Hayat

Türkiye’de protest müzik denince akla gelen isimlerden biri İlkay Akkaya’dır. Akkaya ama bu tarzı sadece sloganvari sözler ve birbirine benzer şarkı yapılarıyla sınırlamaz; onun ötesinde deneyen, hep daha iyiye, daha özgüne ulaşmaya çalışan benzersiz bir müzisyendir. Ve her zaman kalbinin ve vicdanının sesini isyana dair haykırışlarıyla en iyi şekilde harmanlar. “Hayat” albümünde yaptığı gibi.

Göksel – Sen Orada Yoksun

Dünyada bir Adele albümü nasıl bekleniyor ise Türkiye’de de bir Göksel albümü o merakla ve çılgınlık boyutuna varan bir popülarizm eşliğinde bekleniyor diyebilir miyiz. Desek mübalağa etmiş olmayız sanırsak. Göksel’in yeni albümü çıktığı dönemde ciddi şekilde gündem yarattı, o kadar çok dinlendi ki, belki çabuk bile eksidi.

Hüsnü Arkan – Kırık Hava

“Bölüşmek Şart”. Hüsnü Arkan’ın albümü sırf bu şarkı için bile çok özel bir yere konabilir. Ve şu güzelim sözleri için: “Mavi yetmiyor mu/ Bölüşmek şart. Yeşil kimin yeşili/ Bölüşmek şart/ Bu karpuz çok kırmızı/ Bölüşme şart/ Dünya çok büyük, bu geçe çok uzun, çok dertli/ Bölüşmek şart”

Tabii Arkan’ın albümü sadece bu şarkıdan ibaret değildi, çok daha ötesi, çok daha yeşili, mavisi ve kızılı idi.

Kirpiklerimizde periler, orman sihrinin peşine düşüyoruz

Büyüklü küçüklü, tüm koyu yeşil yüreklilere orman zamanı! Kış dönümümde masallar düşürdüğümüz çimenler için sonunda oyun vakti geldi!

Betonlar küstürdüğünden beri medeniyetle topraklarımızı, dev ağaçların kokusunu tanımaz sanıldık; yanılttık. Metropolde, kırsalda tabiattan kopmayan dilimizle dudağımızla hepimiz; hep aynı yeryüzü şarkısını söylemedik mi birlikte?

İşte kalbi yağmur sonrası kaldırımların kenarlarında beliren solucanlarla atan, süsen çiçeği ruhlu insanlar! Güzel haberlerimiz heybemizde hazırsanız veriyoruz müjdeyi: Tüm kır çocukları, tundra kadınları ve amazon tutkunları için Doğa Arkadaşımın Kutusu’na başvurular bu gün açıldı.

Doğa Arkadaşımın Kutusu, doğa koruma ve doğa eğitimi alanında çalışan iki yakın “doğacı” dostun; deneyimlerini buluşturup, bizlerle kavuşturduğu “Doğa Oyunları Evi”nin bir bahçesi. Hepimizde bebek heyecanlar filizlendiren Doğa Arkadaşımın Kutusu, içinde bulunduğumuz gezegen ile duygusal bağlarımızı kuvvetlendirebilecek bir büyüye sahip. Yetişkinlere “doğa ile yeniden oyun arkadaşı olabilme” fırsatı sunarken, şehirlere sıkışan çocuklar için keyifli tabiat maceralarının kapısını açıyor.

12247660_10153149432861722_3551613935488136779_o
Fotoğraf: Özgün Erdem

Oyun, katılımcıların; park, bahçe, orman gezilerinde “Etik ve Sıhhi Kurallar” çerçevesinde topladıkları hazinelerin olduğu bir kutu hazırlamaları, ardından tanımadıkları ve tanınmadıkları eşlerine armağan etmeleri ile oynanıyor. Endemik tür, canlılığa ve bütünlüğe saygı hassasiyetinin önem arz ettiği bu oyunda, gezileri bölge ekosistemine zarar vermeden gerçekleştirmek dikkat edilmesi gereken bir nokta.

12243228_10153225304480382_7921953102187517048_n
Fotoğraf: Öykü Çataltepe

Meşe mazısından, sırlı bir tohuma; doğa keşfedebileceğimiz ne çok güzellik sunuyor. Bir göl kıyısında izini sürebileceğimiz yuvalar, ikinci el bir yılan derisi kazandırıyor! Seçeceğimiz en az 10 en fazla 20 farklı doğa hazinesini kutumuza koyana kadar birinden öbürüne atlayacağımız türlü serüven eminim gözlerimizi parlatıyor.

12244409_1202784683069945_6415141962836833851_o
Fotoğraf: Ürün Eren

İç sesimizin rehberliğinde, tabiatın fısıltılarıyla; çimler üzerinde yuvarlanmanın keyfine bir de 6 yaşlarında bir ekip arkadaşı ile dalmak ihtimali ne mis! Öğrenirken, bu kadar çok mucizeye göğüs olan toprağa; suya, göğe hayran olmak...

12208673_10153726562838699_2474456660096704799_n
Fotoğraf: Müge Miletli

Oyunun renklerine bulanmamıza vesile olan iki isme verdikleri ilhamdan ötürü teşekkürlerimizi sunup, davetimizi rüzgârla kulaklarınıza üflüyoruz.

  1. Çocuk Grubu (1-12 yaş arası. Çocuklara bir de yetişkin eşlik ediyor)
  2. Yetişkin Grubu (12 yaş üzeri herkes. Kadın-erkek karma)
  3. Sınıf Grubu (okul öncesi, 1-8. sınıflar, okul kulüpleri)

gruplarından birisinde, ikisinde yahut üçünde karşılaşmak dileği ile…

Gülcan Yılmaz Çamdeviren
Gülcan Yılmaz Çamdeviren

Linke tıklayarak detayları öğrenebilir, istediğiniz gruba başvuru yapabilirsiniz. Son katılım 27 Aralıkta. Kayınların köklerinde, likenlerin diplerinde gülüşme dileği ile nice doğa oyunlarına…

Kapak Görseli: Özgün Erdem

Yeryüzüne ayak basmış belki de en sadist insan: Carl Panzram

0

Carl Panzram, dövmeli, gri gözlü, 1.80 boyunda, deyim yerindeyse dev gibi bir adam. 1920’lerde deniz tüccarı olmak üzere bir gemide kaçak olarak Angola’ya doğru yola çıkan Panzram, Lobito Koy’una varınca, timsah avı için yerel rehberlerden oluşan 6 kişilik bir grup toplar. Fakat Panzram’ın aklındaki av başkadır. Kano nehir boyunca ilerlerken, Panzram grup üyelerini teker teker vurur ve cesetlerini aç timsahlara yedirir.

Bu, Panzram’ın hayatı boyunca işlediğini itiraf ettiği 21 cinayet ve 1000’i aşkın tecavüz suçundan sadece biri. Ted Bundy veya Rodney Alcala gibi gösterişli ve sinsi seri katillerin tersine, Panzram her zaman acımasızca dürüstlüğünü korumuş. Hapisteki hücresinden yazdığı otobiyografisinde, yaptığı hiçbir şey için en ufak pişmanlığı olmadığını söyler: “Kendim dahil bütün insan ırkından nefret ediyorum.”

Carl Panzram 1

Peki, Panzram gerçekten bu kadar kötü olabilir miydi? Kendisiyle ilgili araştırmalar yapan uzmanlara göre evet; kötülüğün kökleri Panzram’ın çocukluğuna kadar gidiyor. 1891 yılında Minnesota’da fakir bir aileye doğan Panzram, 8 yaşına geldiğinde babası ailesini terk eder. Kısa zaman sonra bir dizi hırsızlık nedeniyle Red Wing Islahevi‘ne yerleştirilen Panzram, ıslahevinin dayak ve tecavüz gibi sadist cezalandırma yöntemleriyle kendi aydınlanmasını yaşar: “Bu dünya bir bok çukuru, ben de onu mahvedeceğim.”

Mezun olduktan sonra yıllarca nakliye trenlerinde yaşar. Bir yük vagonuyla yolculuk ettiği sırada, göçmenlerden oluşan bir grup tarafından tecavüze uğradığı olayla ilgili, onu daha mutsuz, daha hasta ama daha akıllı bir çocuk haline getirdiğini yazmıştır. Panzram 1915 yılında Columbia Nehri boyunca California ve başka eyaletlerde binaları soyar, yakıp yıkar ve sayısız erkek ve çocuğa tecavüz eder. Çok zaman geçmeden Panzram, hırsızlıktan yedi sene hapis cezasına çarptırılır. Gardiyanlar tarafından saatlerce tavandan sallandırılır, hamamböceklerinden başka yiyecek bir şey bulunmayan hücrelerde haftalarca hapis tutulur.

Carl Panzram 2

1918’de hapishaneden kaçışından sonra, Panzram ilk cinayetini işler. New York’ta çalıntı bir yatta çalışması için tuttuğu denizcileri, alkol içirip vurur. Bundan kısa zaman sonra, Angola’ya doğru yola çıkar. Timsah avından hemen önce genç bir erkek çocuğuna tecavüz edip öldürür. Bir sene sonra, bir gemiye saklanarak Lizbon’a gider, fakat orda polisin kendisini aramakta olduğunu görür ve yine bir gemiyle Amerika’ya kaçar.

1928 yılında, Panzram bir dizi hırsızlıktan tutuklanır ve Washington’da hapse girer. Kaçmaya çalıştığını fark eden bir gardiyan tarafından kelepçelenip bayılana kadar dayak yer. 26 yaşındaki hapishane görevlisi Henry Lesser, Panzram’ın durumuna üzülür, ona yemek ve sigara alması için 1 dolar verir. 2012 yapımı Carl Panzram: The Spirit of Hatred and Vengeance adlı belgeselin yönetmeni John Borowski şöyle diyor: “Hayatı boyunca kimse ona iyi davranmamış.” Bu olay sonrasında, ikisi arkadaş olurlar. Lesser her gün bir kalem ve birkaç sayfa kâğıt verir Panzram’a hayat hikâyesini yazması için.

Carl Panzram'ın hayat hikâyesini anlatan belgeselden
Carl Panzram’ın hayat hikâyesini anlatan belgeselden

25 yıllık hapis cezası aldığı Leavenworth Hapishanesi’de çamaşırhane sorumlusu Robert Warnke’yi kafatasını demir bir çubukla kırarak öldürmesinin üzerine idam cezasına çarptırılır. İnsan hakları gruplarının idam cezasından kurtarma çabalarını reddeder. Yıllar boyu süren istismar sonrasında, Borowski, “Bu onun intihar şekliydi” demiştir. Panzram, istediği ölüme 1930 Eylül’ünde kavuşur. Kendisini infaz edecek kişiye “Çabuk ol! Senin oyalandığın zamanda ben 10 adam öldürürdüm!” der Panzram.

Lesser, Panzram’ın yazdıklarını saklar, fakat yazının rahatsız edici içeriği 1970’e kadar yayımcılar tarafından basıma uygun bulunmaz. Kitap 1970’te Killer: A Journal Of Murder adıyla çıktığında, kitabın kapak tasarımını yapan Joe Coleman, Panzram’ın zekası ve yapabildikleri karşısında yıldırım çarpmışa döndüğünü söyler.

Kriminologlara, Panzram gibi katileri daha iyi anlamaları adına yardımcı olması dışında, Borowski’ye göre Panzram’ın otobiyografisi, hapishanelerde hâlâ güncelliğini koruyan suistimal olaylarına dair de bir tür ders niteliği taşıyor. “Gelecek nesillere, kendisi gibi daha fazla canavarlar yaratmamalarını öğretmeye çalışıyor” diyor Borowski. “Kimse değilse, o dinlenmeli…”

Kaynak: Ozy

Instagram’ın çıplaklık politikasını ihlal etmeden sanatını yoga ile birleştiriyor

25 yaşındaki “Nude Yoga Girl” hesabının amacı Instagram’ın çıplaklık politikasını küçümsemek değil; o, yoga yeteneğini bedensel sanat eserleri yaratmak için kullanıyor.

Daily Mail’e verdiği röportajda, “Hesabımla insanların güzel olduklarını ve bedenleriyle muhteşem şeyler yapabileceklerini fark etmelerini sağlamak istiyorum” diyor ve devam ediyor, “Yoga, vücudumu olduğu gibi kabullenmemi sağladı.”

“Nude Yoga Girl”, çıplak vücudunu olağanüstü duruşlara çeviriyor. Fotoğrafları doğal ve minimal ve bu pozları siyah-beyaz çekmeyi tercih ediyor. Bu siyah-beyaz renk seçimi, vücudunun Instagram politikalarına göre gözükmemesi gereken bölgelerini kapatmasına yardımcı oluyor, böylece seyredenler çekimin sanatsal yanına odaklanabiliyorlar.

Yoga, gücü ve dengeyi sergilemesine yardımcı oluyor ve vücut hatlarının değerini görmesini sağlıyor. Bakanlar bu değerleri en sevdiği fotoğrafta görebilir: “Hayatlarımıza yön verebiliriz. Vücudumuza yön verebiliriz.”

Sanatçının Instagram hesabını incelemek için buraya tıklayınız.

NudeYogaGirl13NudeYogaGirl4NudeYogaGirl11NudeYogaGirl12NudeYogaGirl2NudeYogaGirl5NudeYogaGirl8NudeYogaGirl9NudeYogaGirl6

Kaynak: Bored Panda