Ana SayfaYaşamDünya KültürleriHüzünlü bir kuzey toprağı: Polonya

Hüzünlü bir kuzey toprağı: Polonya

-

Polonya’yı anlamaya ve anlatmaya başlamadan önce, herkesin, konusu her açıldığında kendi kendine sorduğu ve belki de cevap alamadığı bir şeyden bahsedelim. Kendileri Leh, dilleri Lehçe, ülkeleri Polonya…

Osmanlı Devleti Polonya’ya Lehistan demiş. Bu, Slav ortak kültüründe kabul görmüş Lech, Czech ve Rus efsanesine dayanıyor. Üç kardeş olan Lech, Czech ve Rus, yaşadıkları birçok maceradan sonra, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Rusya’yı kurmuşlar. Osmanlı’da, ülkeyi kim kurarsa ülkenin adı odur gibi resmi olmayan bir anlayış sonucunda, bu ülkeye Lehistan adını vermişler.

18. yüzyılın sonunda, Polonya, 123 sene sürecek işgal ile birlikte Avrupa haritasından silindi. Bağımsızlığını ancak, 1918 yılında, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra geri alabildi. 20. yüzyılların başları, Türkiye’de batılılaşma ve Fransızca etkisi altında yaşandığından, 123 sene bu adı duyulmamış ve yeni kurulmuş ama aslında hala aynı olan ülkeye, bu defa Fransızca “Pologne” kelimesini alıp “Polonya” adını vermişiz. Her ne kadar, İstanbul’daki küçük Polonya köyüne Polonezköy desek de Polonyalılara Leh, dillerine de Lehçe demeye devam etmişiz.

Polonyalı astronom Nikolas Kopernik'in Varşova'daki anıtı.
Polonyalı astronom Nikolas Kopernik’in Varşova’daki anıtı.

Polonyalı bir düşünür şöyle demiş: “Başkalarını bilemeyiz ama, biz Polonyalılar bir geleneğe sahip olmalıyız. Bir geleneğimiz olmalı bizim. Eğer onun yokluğundan bahsediyorsanız, bir şekilde onu var etmeliyiz.

Polonyalılar geleneğin, bir geleneğe sahip olmanın önemini, Avrupa halkları arasında herhalde en iyi bilenlerdendir. Polonyalılar, geleneklerine yaşadıkları topraklarda kendilerine mahsus acıyla yoğrulmuş tarihlerinden kaçabildikleri bir liman, nefer alabilecekleri bir bahçe, sığınabilecekleri bir kucak gibi bakarlar. Onlar, yüzyıllarca türlü sıkıntılarla baş etmek zorunda kalmış bu kuzey toprağının hüzünlü insanları, bütün yaşananlarını göğüsleyebilme imkanını geleneklerinden kopmamakta, toplumsal hafızalarını hep canlı tutmakta bulmuştur.

Gelenek sana kim olduğunu öğreten bilgidir. Başka bir kültürü ve o kültürün neden başka bir kültür olduğunu biz ancak kendi kültürümüzü tanırsak anlayabiliriz.“ – Maria Pomianowska

Polonya'da 'Wigilia' ismi ile kutlanılan Noel Arifesi'nden bir görüntü.
Polonya’da ‘Wigilia’ ismi ile kutlanılan Noel Arifesi’nden bir görüntü.

Polonyalılar genel olarak hüzünlü insanlardır. Polonya insanının üzerine sinmiş genel bir hüzün duygusu vardır. Hafızalarında kendilerine ait sır gibi sakladıkları hikâyelerinin sonları hep hüzünle biter. Suskun insanlardır. Duygu, naif ve biraz da kırılganlardır.

Polonya halk türküleri çok acıklıdır. Neşeli, mutlu eserlere pek rastlanmaz. Sanırım bu tarihle alakalı bir şey. Tarihin birçok döneminde erkekler yuvalarını terk edip düşmana karşı savaşmak zorunda kalmışlardı. Birçok genç savaşta canını kaybetmişti. Ülkemiz pek çok dönem düşman işgali altında kalmıştı. Almanların, Rusların, Avusturyalıların işgali altında. Trajik aşklar, hamile kaldıktan sonra erkeğini kaybeden kızlar, öksüzler, yetimler ve acının birçok türü daha…” – Maria Pomianowska

Polonya tarihi için bir işgaller tarihi denilebilir. Bu ülkede işgaller yüzyıllarca birbiri ardına gelmiş, tarihin bir yerinde kırılmış talihleri hiç düzelmemiş.

Polonyalılar 1700’lü yılların ikinci yarısına kadar o zamanki adı Lehistan olan büyük bir ülkeye sahiplerdi. Bu kudretli devlet o zamanların güçlü Avrupa imparatorlukları tarafından işgal edilmiş, Polonya toprakları bu krallılar arasında paylaşılmıştı. Polonyalılar Avrupa’da devletleri elinden alınan modern zamanlara karşı başsız bırakılarak kurban edilen ilk millet olmuşlardı. Polonya 1795 yılına gelindiğinde Almanya, Rusya ve Prusya tarafından işgal edilmiş ve ancak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra –123 yıl sonra– 1918 yılında yeniden kurulabilmiştir.

Ancak, Birinci Dünya Savaşının ardından tam da yeni bir devlete kavuşmuşken bu sefer de 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşı ile yeni bir işgale uğradılar. Altı yıl süren bu savaşta da Avrupa’nın modern devletleri bir kez daha ama bu sefer daha da şiddetle bir paylaşım kavgasına girdiler ve yine ilk Polonya topraklarını işgal ettiler. Milyonlarca insanın öldüğü savaşta en ağır kaybı veren millet yine Polonyalılar olmuştu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın esir aldığı Polonyalı savaş esirleri (Eylül, 1939)
İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın esir aldığı Polonyalı savaş esirleri (Eylül, 1939)

Bazı şehir meydanlarında sürgünlerin simgesi olmuş temsili trenler yapılmış. Tren Polonyalıların toplumsal hafızasında savaşlarda alıp götürülen, çalınan hayatlarının simgesi olmuş adeta. Polonyalıların hüznünün, kırılgan oluşlarının nedenini art arda gelmiş işgaller dizisine bağlamak yanlış olmaz.

Polonya doğal sınırları olmayan bir ülke. Ülke sınırları ne dağlarla ne de nehirlerle çevirilidir. Bu durum Polonya’yı Avrupa’daki her siyasi karışıklıkta müdahaleye açık kılmıştır. Polonyalılar tarih boyunca kendilerini savaşçı Almanlar ve Ruslardan her zaman koruyamamışlar, Polen kimliklerini dinleriyle milliyetlerini muhafaza ederek koruyabilmişler. Bugün din, Avrupa’da terk edilmiş bir şeyken, Polonya’da hayatın her alanında varlık göstermektedir.

Polonyalılar Avrupa’da “Doğulu mu, Batılı mı?” tartışmasında tam ortada yer almaktadırlar. Biraz doğuludurlar, biraz da batılı. Doğulu olarak nitelendirilmekten pek hoşlanmaz Polonyalılar. Doğu onlara baskıyı ve Komünizm’i çağrıştırıyormuş.

Polonya'nın Hristiyanlığı 966 yılında kabul etmiştir. (Resim: Jan Matejko)
Polonya, Hristiyanlığı 966 yılında kabul etmiştir. (Resim: Jan Matejko)

Polonyalılar, büyük acılar çekmiş bir millettir. Tarihleri acıyla yoğrulmuştur. İşgaller altında bir sır tutar gibi susmuşlar yıllarca ama kendi kimliklerini hiç unutmamışlar. Milli marşlarının adı, hüzünlü ama bir o kadar da kendi tarihlerine başkaldıran, “Polonya daha ölmedi.

Polonyalılar, bir millet olabilmenin bedelini ağır ödediler. Yüzyıllar boyu süregelen işgaller dizisi ve İkinci Dünya Savaşı sonunda başlayan komünizm baskısıyla yaşamak zorunda kalmış olan Polonya, bugün 25 yıldır bağımsız ve tarihinin en parlak dönemini yaşıyor. Öyle ki, Polonyalılar bugün Avrupa Birliği’nin en büyük altıncı ekonomisine ve en iyi dördüncü eğitim sistemine sahip bir ülkenin vatandaşları.

SON YAZILAR

Antik dönemde denizlerin kırmızı olduğunu biliyor muydunuz?

Hayal ya, demem o ki, zaman yolculuğu yapıp antik dönemde yaşayan birisiyle karşılasanız size denizlerin kıpkırmızı rengi olduğunu söyleyecekti. Renkleri ve renklerin tarihini hiç araştırdınız mı? Biraz...

A unique visual feast from the depths of Hindu mythology: Holifest

HoliFest, a colorful and vibrant celebration, is observed annually in India during the month of March. Rooted in Hindu mythology, this event is based on...

Hindu mitolojisinin derinlerinden eşsiz bir görsel şölen: Holifest

Holifest, Hindistan'da her yıl Mart ayında kutlanan renkli ve coşkulu bir festivaldir. Hindu mitolojisinin derinliğine işaret eden bu etkinlik, iki farklı hikayeye dayanır. Festivaldeki renkler,...

Viyana kafeleri ve Osmanlı’dan Viyana’ya giden kahve

Temmuz ayında kendimize bir güzellik yaptık. Bu güzelliğin içinde kısa bir Viyana gezisi de vardı. Gideceğimiz yerlere dair bilgi edinmek için web sayfalarında gezinirken Viyana...
Beran Gürler
Beran Gürler
Yalnızca bulunduğu yerlere ve tanıdığı insanlara değil "daha önce hiç gitmediği yerlere ve hiç tanımadığı insanlara da aşık", nerede değilse orada mutlu olacakmış gibi hissedip, bir yere ulaşmayı değil, o yerin yollarda olmayı tercih eden biri.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol