Fas denildiğinde aklınıza ilk gelen şey neydi? Peki ya ikincisi veya on dördüncü için ne demeli? Aklınıza gelenler her ne olursa olsun, sayılarının bir düzineyi geçmeyeceğinden eminim. Neden peki?
Cevabı basit. Fas, dünyanın önsözüdür. Herkesin nerede olduğunu bildiği, genel içeriği hakkında birkaç cümle edebileceği, fakat kimsenin gerçekten oturup okumadığı… Fas’ın bir hazine olduğunu birçoğumuz bilmeyiz. Tatil listelerimize Paris, Moskova, Venedik, Roma, Barselona gibi popüler şehirleri koymakla öyle meşgulüz ki Fas aklımızın ucuna bile gelmez. Peki, Fas’ı bu kadar büyüleyici yapan şey neydi ve Fas’a gitmek neden bu kadar önemliydi?
Fas, kuraklığının ortasında hâlâ mağrur bir çiçek gibi durmayı başarıyor. Bunu da bazı şehirlerinde sokaklarının her başını çiçeklerle süsleyerek yapıyor. Bunlara en tabiatüstü örneklerden biri şüphesiz ki Şafşavan (Chefchaouen)’dır. Şafşavan baştan aşağı “Mavi bir renk değil, huydur bende” diye haykırır. Şafşavan’da insanlar, gökyüzünün griliğinden sıkılmış olacak ki tüm kasbahlarını maviye boyamışlardır.
Mavi boyanın anlamı nedir?
Söylentilere göre 1930’lu yıllarda Yahudilerin evlerinin kapılarını parlak mavi boyayla boyamaları, bir diğerleri için “cennet/gökyüzü/yardım” anlamlarına gelen bir yardımlaşma aracıymış. Böylece evin kapısında bu işareti gören diğer Yahudiler eve girip yardım alacaklarını bilirmiş. Böyle süregelirken de tüm şehir masmavi bir yardımseverliğe bürünmüş. Bunun yanı sıra ilki kadar şairane bulmadığım bir hikâyesi daha var. Bol bulunduğu söylenen sivrisineklerin, mavi renge karşı savunmasız olduğunu söylüyorlar. Sebebi her ne olursa olsun, Şafşavan her sokağını keşfetmek isteyeceğiniz, her sokağın başında da başka bir hikâyeyle karşılaşacağınız bir yer.
Üstelik Şafşavan’da insanlar bizler kadar cana yakın ve çektikleri tüm acılara ve sorunlara, dünyanın onları görmezden gelmesine, dünyaya kapılarını açarak karşılık veriyorlar. Tam anlamıyla. Şafşavan’da kapalı kapı bulmak için bir hayli uğraşacaksınız çünkü insanlar sizlere sıcak bir gülümseme tüten bir bardak “nane çayı” vermekten hiç gocunmuyor.
Peki, bu insanlar hep mutlu mu geziyorlar? Hayır tabii. Şafşavan’da işler Fas’ın güney kesimlerinden daha iyi gidiyor olsa da insanlar geçimlerini sağlamakta bir hayli zorlanıyorlar. Birçok anne, oturup akşama yemeği yettirip yettiremeyeceğini düşünüyor, birçok baba çocuğunun bakkaldan istediklerini alabilmenin peşinde. Fas’ta artık ekonomi turizmin ve tekstilin omuzlarında birikiyor; çünkü tarım alanları gittikçe yok oluyor. Bu alanda Fas’ın gayretini göz ardı edemeyiz fakat bizler dünyayı tüketmekle öyle meşgulüz ki gelen tehlikeleri göremiyoruz.
Şafşavan’ın güzel mavi duvarları bir çölle çevrilmeden, bir ziyaret etmeye ve bunun hakkında düşünmeye ne dersiniz?
Fotoğraflar: Büşra Özmen