“Ben dehamı yaşamıma, yeteneğimi yapıtlarıma yansıttım.”
19’uncu ve 20’inci yüzyılda, birçok önemli yazara ev sahipliği yapan şehirlerden birisi ve hatta bunların en ünlüsü Dublin’di. Olur da Dublin, baştan aşağı yıkılacak olursa, eserlerine bakıp yeniden inşa edebileceğimiz yazar James Joyce, Godot’yu Beklerken’in mimarı, Absürt Tiyatro’nun babası Samuel Beckett, 1925’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alarak edebiyat tarihinin hâfızasına kazınan George Bernard Shaw ya da edebiyat tarihinin en önemli lirik şairlerinden William Butler Yeats… Ve bu önemli edebiyatçıların yanına yazacağımız ismi az çok tahmin edersiniz: Gerek edebiyatı, gerek siyasi tavrı, gerekse cinsel hayatıyla dünya tarihinde hatrı sayılır bir iz bırakmış olan Oscar Wilde…
16 Ekim 1854 tarihinde, övgüye değer şehir Dublin’de entelektüel bir anne babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi Oscar Wilde. Daha çocukluğundan itibaren, olağanüstü yeteneklere sahip olduğunun emarelerini gösteren Oscar, eğitim aldığı tüm okullarda kendisini hemen belli ediyordu.
Üç sene eğitim gördüğü Trinity’de Berkeley altın madalyası kazanarak ne kadar gelecek vadeden bir öğrenci olduğunu kanıtladı. Daha sonra Oxford Üniversitesi Magdalen Koleji’nde eğitim görmeye başladı ve burada da geleceğe dair önemli sinyaller vermeye devam etti. Buradan 1878’de mezun oldu ve doğduğu şehir olan Dublin’e döndü.
Döndükten sonra ise çeşitli nedenlerle Dublin’den kalıcı olarak ayrılan Wilde, Paris ve Londra gibi Avrupa’nın önemli şehirlerinde bulundu. 1884 senesinde Londra’da bir evlilik gerçekleştiren Oscar Wilde, iki de çocuk sahibi oldu. Bu sıralarda ise Oscar Wilde bir dizi eşcinsel ilişki yaşıyordu. Bunların en uzun ve belirgin olanı ise Alfred Douglas’tı. Çift yaklaşık dört senelik bir ilişki yaşadı. Fakat daha sonra, Douglas’ın babasının açtığı bir daha sonucu Oscar iki sene hapis cezasına çarptırıldı.
Oscar Wilde’ın eşcinsel ilişkileri konusunda Walt Whitman’a ayrı bir parantez açmamız gerekir. Walt Whitman, ABD’nin uluslararası üne sahip ilk şairi olarak kabul edilir. Evliliğinden önce, 70’lerin sonunda Oscar Wilde, Walt Whitman ile tanışır ve ikilinin cinsel görüşleri birbirine uygun görünür. Yaşadıkları ilişkiyi Oscar şu sözle açık etmiştir: “Walt’ın öpücüğü hâlâ dudaklarımda.”
Oscar Wilde, eşcinsel ilişkilerinden dolayı çarptırıldığı hapis cezasını tamamladıktan sonra, 1897’de Fransa’ya geçti. Hapis hayatı onu bitkin düşürmüştü ve artık hastalıklı bir bedene sahipti. Son senelerini bu hasta bedenle, ruhsal çöküntüyle ve genellikle içkiye sığınarak geçirdi. Ama hasta bedeni buna daha fazla dayanamadı ve Oscar Wilde 30 Kasım 1900’de, henüz 46 yaşında iken, Paris’te hayata vedâ etti.
Her insan öldürür gene de sevdiğini
Bu böyle bilinsin herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!
Oscar Wilde, bu çileli ve kısa yaşama birçok önemli edebi eser sığdırdı. Şiirler, öyküler, oyunlar. Dorian Gray’in Portresi, Salome, Vera veya Nihilistler, Mutlu Prens bunlardan bazılarıdır. Ama aslında, bize yazdıklarıyla verdiğinden daha çoğunu belki de yaşamıyla veren Oscar Wilde, baskıcı bir zamanın özgürlükçü aklı, eril bir zamanın eril olmayan yüzü olarak edebiyat tarihinin olduğu gibi dünya tarihinin de önemli sembollerinden birisi olmaklığını koruyor.
Kimisi aşkını gençlikte öldürür,
Yaşını başını almışken kimi;
Biri Şehvet’in elleriyle boğazlar,
Birinin altındır elleri,
Yumuşak kalpli bıçak kullanır
Çünkü ceset soğur hemen.