Tarih boyunca savaşlar, evrensel edebiyat değerlerini etkileyen önemli dinamiklerden biri olmuştur. Ülkelerin birer mülk, insanların da soydaşları tarafından sayısal birer küme olarak el değiştirdiği bu devlet oyunlarında sanatın doğası, değişkenliği ve kalıcılığı da her seferinde devinim içine girmiştir. 20’nci yüzyıl günümüze yakınlığından, savaşın sanata etkisini gözlemlememizde bize büyük katkı sağlıyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Avrupa coğrafyasının yıkımını işaret ediyordu. Yayılım ve sömürü politikası hızla geliştikçe, toplumsal çöküş gecikmedi. Edebiyatın toplumsal bir müessese olduğu fikrini benimseyen çevreler, o dönemde devletlerin kendilerine bağladığı kanonik yapılar haline geldi. Savaşta verilen kayıpların büyük oranda gençlerden oluşması, nüfus politikalarını olduğu kadar aristokrat aileleri ve savaşa katılmayan genç sanatçıları da etkiledi.
Ağustos 1887’de dünyaya gelen Rupert Brooke, bugün bir savaş şairi olarak anılıyor. Savaş öncesi yazdığı şiirlerde, 28 yaşına kadar yaşamış genç bir insanın canlılığını ve de hümanist bir zihin politikasının izlerini görmek epey mümkün. Hayatı ve yaşayışına dair kaydedilmiş bilgilerde ABD, Kanada, Büyük Okyanus ve birçok Avrupa ülkesini gezdiği, birçok ünlü edebiyat grubunda yer aldığı ve de yakışıklılığı sebebiyle oldukça popüler olduğu yer alıyor. Peki, renkli bir hayatı olduğu, birçok erkek ve kadınla birliktelik yaşadığı bilinen aynı zamanda giderek tanınan, üretken ve sevilen bir şair olan Brooke neden bir savaş şairi olarak anılıyor?
Birinci Dünya Savaşı tarihe, devletlerin önündeki birkaç on yılı belirleyen bir belge niteliğinde geçti. İngiltere, savaşa giren devletler içerisinde oynadığı aktif rol, elinde bulundurduğu güç ve politikalarıyla savaşın sürerliliğini bizzat sağladı. Ülkesini seven birçok genç gibi Brooke da bu hareketliliğe kayıtsız kalamadı ve yaşının verdiği canlılıkla “Eğer daha askeri bir ulus haline dönüşeceksek ve tüm gençler buna katılacaksa ben de onlardan biri olacaktım” diyerek savaşa katılmaya karar verdi. Fakat 28 yaşında Çanakkale’ye gitmek üzere bindiği savaş gemisinde, genç şairi bir böcek dudağından soktu ve kan zehirlenmesinden hayatını kaybetti. Birlikteki arkadaşları tarafından Yunanistan yakınlarındaki İskiri Adası’nda bir zeytinliğe defnedildi. Savaş döneminde Türkler diyerek Osmanlı Devleti’ne karşı yazdığı gazete yazıları, The Soldier şiiri ve daha sonraları onlarca kez basılan 1914 & Other Poems isimli şiir kitabı, bir savaş şairi olarak kabul edilen mirasını simgeliyor.
Rupert Brooke,
Bir resim olarak düşünüldüğünde; büyük devletlerin kanlı savaşında, omuzlarda taşınan genç bir şairi,
Bir beste olarak düşünüldüğünde; gür bir notanın kalabalık çizgilerinde, hüzünle çalınan bir marşı,
Ve savaş bitiminde evlerine dönememiş yüz binlerce genç gibi, boş masasında daima gençliğini andırıyor.