Ana Sayfa Blog Sayfa 264

Spotify beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı grupları içeriğinden çıkarıyor

0

İsveç merkezli çevrimiçi müzik şirketi Spotify, Southern Poverty Law Center (SPLC)’ın* “nefret grupları” olarak nitelendirdiği ve beyazların üstünlüğünü savunan birçok müzik grubunu içeriğinden kaldırdı. Şirketin sözcüsü farklı ırklara, dinlere veya cinsel tercihlere karşı şiddeti körükleyen içeriklere göz yummayacaklarını söyledi.

Bu tarz grupların ve şarkıların yayılmasında başlıca sorumluların plak şirketleri ve dağıtımcılar olduğunu söyleyen bir Spotify sözcüsü, “farklı ırklara, dinlere veya cinsel tercihlere karşı şiddeti körükleyen ya da nefrete teşvik eden yasa dışı içeriklere ve materyallere” göz yumulmayacağını söyledi. Billboard dergisine konuşan sözcü, “Bu tarz içeriklerden haberimiz olduğu an hemen harekete geçiyoruz. Gelen şikayetler sayesinde şimdiye kadar birçok grubu içeriğimizden çıkardık ve kalanları da incelemekteyiz” dedi.

İngiliz müzik grubu Skinfull da SPLC tarafından nefret grubu olarak nitelendirildi.

Spotify ayrıca, açıklamasında “uğruna savaşmaya değer bir Amerika için müzik” olarak tanımlanan ‘Patriotic Passion’ (Vatanseverlik Tutkusu) adlı çalma listesini de kaldırıyor. Listede Jimi Hendrix’in “Star Spangled Banner”, James Brown’ın “Living in America”, RuPaul’un ”American” ve Fuerza de Tijuana ve Omar Ruiz’in “El Americano” düeti gibi şarkılar yer alıyor.

‘Nazi İmparatorluğu Marşları’ adlı çalma listesi.

Spotify, beyazların üstünlüğünü savunan ırkçı grupları içeriğinden çıkarma kararını Digital Music News adlı web sitesindeki bir eleştiri yazısı üzerine aldı. Paul Resnikoff, ‘I Just Found 37 White Supremacist Hate Bands On Spotify’ (Spotify’da beyazların üstünlüğünü savunan 37 tane nefret grubu buldum) başlıklı yazısında “Charlottesville’deki şiddetli çatışmaların ardından ve Trump’ın başkan seçilmesini takip eden süreçte gittikçe artan ırkçı söylemlerle, Spotify’daki beyazların üstünlüğünü savunan müziğin varlığı farklı bir anlam kazanıyor” diye yazmıştı.

Charlottesville, Virgina Protestoları

Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump’ın, Charlottesville’de toplanan ve aralarında beyazların üstünlüğünü savunan ırkçılar, neo-Naziler ve KKK** üyelerinin olduğu protestocularla ilgili yaptığı “çok iyi insanlar” yorumu tartışmalara yol açtı. Senatör John McCain, ırkçılar ve faşizme karşı savaşanlar arasındaki farkı açıkça ortaya koymadığı için Trump’ı eleştirdi: “Irkçılar ile nefret ve gericilik karşısında dimdik duran Amerikalılar arasında ahlaki yönden hiçbir benzerlik yoktur. ABD başkanı da bunu söylemelidir.”

McCain’e bir destek de demokratların eski başkan adayı Jeb Bush’tan geldi.  Bush, “Zaman ahlaki açıklık zamanıdır, belirsizlik zamanı değil. Başkan Trump’ı Charlottesville’de yaşananlardan dolayı ülkeyi ayrıştırmaya değil, birleştirmeye davet ediyorum. Ülkemizin iyiliği için Beyaz Saray’ın ırkçılığa ve nefrete müsamaha göstermeyeceğini açıkça söylemeli” dedi.

*Amerika’daki nefret gruplarını ve diğer radikalleri tespit ederek haklarında yasal işlem başlatan bir organizasyon.

**Ku Klux Klan, 24 Aralık 1865’te ABD’de Tennessee’de kurulan siyahi karşıtı aşırı faşist bir gizli örgüt. (Wikipedia)

Kaynak: The Independent

Başlangıç: İç içe gerçek(siz) dünyalara yol

Senaryo yazarlığını ve yönetmenliğini Christopher Nolan’ın üstlendiği, bizi uyutmaya, rüya suyuna yatırmaya, gerçekliğe devirmeye kararlı olduğu Inception (Başlangıç), akıl duvarlarına çarpan olabilirliği yüksek izlemeye değer bilim kurgu filmi.

Filmin konusuna gelirsek hayli ilginç ve yaratıcılıkla örülü. Rüyalara sızarak hırsızlık ve zihne fikir yerleştirme sanatı… Filmde kurgu (Lucid Dreaming) kontrollü rüya üzerine kurulu. Rüyanın ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği, bilimsel olarak hâlâ açıklanamayan bir sır. Biyolojik olarak işleyişi konusunda yeterli bilgi yok. Aydınlanmayan alanlar üzerine film konuları ilgi uyandırıcı.

Filmin ana karakterlerinden Cobb ve ekip arkadaşı Arthur, Saito’nun rüyasına girerek hırsızlık yaparlarken bazı terslikler olur. Rüyayı baltalayan Cobb’un zihnidir. Bilinçaltında aşık olduğu eşinin ölümünden kendini suçladığı için rüyalarında agresif olarak Cobb’un karşına çıkan Mal, Saito’yu rüyada olduğu ve sırlarının tehlikede olduğu konusunda uyarır. Saito ikinci bir rüya içine uyanır fakat rüya ayrıntılarının iyi tasarlanamaması sonucu ikinci rüyada olduğunu anlaması uzun sürmez ve rüya çöker. Rüyadan uyandırılmaya çalışılan Cobb’un suya devrilmesi çok güzel bir ayrıntı. Rüyalarınızda düşerken uyandığınız olmadı mı?

 

Cobb ve Mal evliliklerinde aşkı yaşarken aynı zamanda rüya paylaşımı yaparlar. Mal rüya dünyası ve bilinçaltının yarattıkları karşısında büyülenmiştir. Kontrollü rüyada rüya gören kişi, rüyada uyanıkken olduğu kadar iyi bir mantıklı düşünme ve duygularını düzenleme yeteneğine sahiptir. Mal tehlikenin de farkına vardı, rüya ve gerçeği ayırt edebilmek için kendine bir totem yarattı.  Rüyada olduğu sürece hiç devrilmeyen bir topaç…

 

Cobb ve Mal aynı rüya paylaşımları yaparlarken, farklı rüya katmanlarında daha derine inmeleriyle yapılandırılmamış rüya alanına (Limbo) sıkıştılar. Rüyadaki geçirilen 5 dk gerçekte 1 saat. Kendilerine ait bir dünya inşa etmeleri 50 yıl aldı. Mal’in rüya dünyasını gerçek dünyası olarak kabul etmek istemesi sonucu totemini bir kasaya koyar. Rüyada geçirilen 50 yıldan sonra Cobb çocuklarına dönmek istese de Mal’i uykuda rüyada olduklarına inandıramaz. Bilimsel araştırmalara göre eğer bütün rüyalarımızı hatırlayabilseydik hangi zamanın gerçek hangisinin rüya olduğunu ayırt edemeyebilirdik.

Bu nedenle Cobb Mal’e ait totemi kasadan çıkarır ve rüyada olduklarını gösterir. Dünyası (Limbo) gerçek değildi, ölüm sadece bir kaçıştı. Rüyada ölünce gerçek hayatta uyanılıyor. Bir dürtme… Cobb ve Mal uykularından intihar ederek uyanırlar. Gerçek uyanış sonrası Mal’in zihninden bu düşünce çıkmaz. Hala uykuda olduğu ve çocuklarının yansıma olduğunu düşünüyor. Ve rüyadan uyanmasının intiharla olacağı fikrinden kurtulamaz. Evlilik yıldönümlerinde intihar eder ve ardında bıraktığı mektupta ölümünden Cobb‘u sorumlu tutar. Cobb’un bir hırsız olmasının yanı sıra Mal’i ölümünde bir numaralı şüphelidir. Kaçak hayatının temeli yine rüyadır.

Saito, Cobb ve Arthur’u peşine düşer ve yakalar. Onlardan hesap sormak yerine, rakibi Robert Fischer’den bilgi çalmak değil zihnine fikir yerleştirmeleri karşılığında özgür olabilecekleri kaçak yaşamamalarını sağlayacak bir antlaşmadır. Arthur yapılamayacağını dile getirse de Cobb istenilenin yapılabileceğini biliyordur. Mal’de uygulamıştır.

Saito: ‘‘Ekibinizi toplayın bay Cobb. Ve adamlarınızı akıllıca seçin’’

Robert Fisher’in zihnine fikir aşılayacak ekibe göz atarsak…

Cobb: Yetenekli bir mimardır. Paylaşılacak rüyaları alanlarını tasarlar. İnsanların hayallerine girer, iz sürer, konuşkanlığıyla sırlarını çalıp rakiplerine satar. Eşi Mal’ı yıldönümlerinde öldürdüğü suçlamasıyla aranılan ülkesine dönemeyen bir adamdır. İki çocuğu James ve Phillipa’ya kavuşabilmek için Saito’nun antlaşmasını kabul etmiştir.

Arthur: Cobb’un sağ koludur. Mantıklı olan taraftır. Nelerin gerekli olduğunu belirler ve sağlar, ilişkileri inceler, araştırma yapar ayrıntılarla ilgilenir, her şeyin doğru olduğundan emin olur.

Eames: Yeteneği başkalarının davranışlarını ayna yapma kabiliyetidir. Rüyada görünüşünü kişiliğini gözlediği herkese dönüştürür. İnsanları yüzlerini davranışlarını projelendirme yeteneğine sahiptir.

 

Ariadne: Lisans eğitimini sürdüren bir mimar. Cobb’un zihninin hasta olması ve n tasarladığı rüyaları Mal’i sabote etmesini engelleyememesi ve işin hata kaldırmayacak olmasıyla ekibe dahil olmuştur. Görevi 3 rüya katmanının mekanlarını, paradoksal mimarisini ve labirent düzenlerini tasarlamaktır.

 

Yusuf: Ekibe Eames’in önerisiyle dahil olan kimyagerdir. Yusuf 3 katmanlı rüya dünyasında kalınacak süreçte uyanmalarını önleyerek kulaktaki işlevleri bozmayan güçlü bir sakinleştirici yarattı. Böylece dürtü hissedecektir.

 

Saito: İşveren… Rüyada verdiği görevin doğru yerine getirildiğini yerinde izlemek için ekiptedir.

Zihne fikir aşılama için rüya içinde rüya yeterli değil, daha derine inmek gerekli 3 katmalı bir rüya.. Her katmanda aşılanacak zihne yerleştirilecek fikir belirlenecektir. En az 4 kişi olmalı ki her katmanda uyanmak için dürtme yaratacak birisi geride bırakılabilsin. Rüya için ortak bilinç ,katman için kişi sayısı önemli.. Rüya katmanlarında derine indikçe geçen süre genişliyor… 3 katmanlı rüyada ufak bir terslik rüyayı çökertebilecekse de ekibin kimyageri yatıştırıcılarla bunun çözümleneceğini belirtir. 3 katmanlı rüya için 10 saatlik bir zaman gereklidir. Bunun için en uygun zaman fikir aşılama yapılacak Fischer’in uçak yolculuğudur.  Bilimsel araştırmalar normal rüyaya göre kontrollü rüya gören kişilerin beyinlerinde, beyin kabuğu bağlantılarının daha fazla ve gama dalgalarında da artış olduğunu belirtmektedir. Filmde de rüyada aklın daha hızlı çalıştığı ve rüya içince rüyada bunun daha da hızlanacağı belirtiliyor. Bir nevi karadeliğin ters mekanizması gibi düşünebiliriz.

Yusuf: ‘‘Gerçek dünyada geçen 10 saat sürecek. Bu birinci katmanda bir hafta, ikinci katmanda altı ay ve üçüncü katmanda 10 yıl sürebilir.’’

Rüya paylaşımında rüyada ölmek bir dürtme hissi ve uyanmaya sebepken, çok katmanlı rüya için alınan yatıştırıcılarla rüyada ölüm, gerçek hayatta da ölüm demektir. Rüyadan çıkış için dürtmelerin (tekme hissi, düşme hissi) her katmanda eş zamanlı yapılması gerekmektedir.

 

Ekibin kurulmasıyla her katmanda aşılama yapılacak fikirler belirlendikten sonra, paylaşılacak rüyaya yolculuk başlar.

Bilgi hırsızlığı gibi bir iş alanı varsa mutlaka anti zehir de gelecektir. Rüyanın ilk katmanında Fisher’in zihninin korumaları olan projeksiyonlar silahlarıyla saldırıya geçer. Ne kadar ekip projeksiyonların saldırısından sıyrılabilse de bir aksilik vardır. Saito yaralanmıştır ve kan kaybetmektedir. Ekibin tartışmalarından sonra görev boyunca tehlikeli rüya serüveninin katmanlarına inme kararı alınır. 3 katmanda görevin sona ermesiyle dürtme süresine kadar Saito dayanamamış, rüyada ölmüş 4 katmana rüyaların Araf’ında (Limbo) kalmıştır. Cobb’un çocuklarının yanına dönebilmek için Saito’yu ihtiyacı vardır. Peki Saito’ya ne olur..

İzleyiniz…

Şimdi burada mısınız? Yoksa uykuda mısınız? Yoksa bu yazıyı okumanız ve filmi izlemeniz için zihninize sızıp fikir ekmiş olabilir miyim?

İyi seyirler…

“Oraya villa yapamayacaksınız” diyen müzisyen Haluk Levent, Ayvalık’a fidan dikme çağrısı yaptı

0

Ayvalık’ta üç hektarlık ormanın yanmasına tepki gösteren müzisyen Haluk Levent, yanan alana fidan dikme çağrısı yaptı.

Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Şeytan Sofrası mevkiinde 17 Ağustos’ta çıkan yangında üç hektar (yaklaşık iki futbol sahası) alan küle dönmüştü.

Yangının çıkış nedeni henüz bilinmezken, arazözler tedbir amacıyla bölgede bekletiliyor.

Ayvalık Tabiat Parkı Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Erhan Çiftçi, ‘kundak’ şüphesine işaret etmişti: “Yangının çıkış noktası deniz kıyısından uzak. Yani bir sigara izmariti ya da piknikçi ateşiyle başlamış olabilme ihtimali bana göre yok. Zaten o bölgede çoban ateşi de olmaz, çünkü bölgede hayvancılık yapılmıyor. Bu yüzden de yangın bana göre şaibeli bir yangındır.”

‘Hodri meydan!’

Müzisyen Levent, yangına tepki olarak Twitter hesabından şu mesajı paylaştı: “Geliştirdiler kendilerini parsel parsel yaktılar Ayvalık’ı. Oraya villa yapamayacaksınız! Her tarafına fidan diktireceğim arazinin hodri meydan!

Alıntı: Diken

Caretta carettalar için kampanya: Yaşam alanları Orak Adası tekne turu ve kişisel turizme kapatılsın

0

Caretta caretta türü kaplumbağaların yaşam alanlarından Muğla’nın Bodrum ilçesi yakınlarındaki Orak Adası’nın tekne turu ve kişisel turizme kapatılması talebiyle imza kampanyası başlatıldı.

Adadaki caretta carettalar, son dönemde yaşam alanlarına giren insanlara yönelik saldırılarıyla gündeme gelmişti.

‘Yaşam alanlarına giren insanlara saldırması doğal’

Bu saldırılarla ilgili haberlere atıf yapılan kampanya metninde şu ifadeler yer aldı: “Caretta carettaların yaşam alanlarına giren insanlara saldırması oldukça doğal! O yüzden Orak Adası’nda tekne turu ve kişisel olarak denize girilmesi yasaklansın ve caretta carettalar doğal alanlarında yaşasın. Kimin özel alanına saldırı olursa o hayvan veya kişi saldırgan olur.”

Change.org’da başlatılan ve 35 bin imzanın hedeflendiği kampanyada şu ana dek 32 bine yakın imza toplandı.

Kaynak: Diken

Evde Spirulina yetiştirmek: Yeşillendirin evleri

Bu eşsiz besini, alg dünyasının yeşil kardeşlerini dileyen herkes evinde yetiştirebilir. Gün ışığı alan bir cam önü en sevdikleri yerdir. İhtiyacınız olan spirulina kültürü, besi ortamı ve akvaryum! Gerisini gün ışığına bırakın.

Daha önce Gaia Dergi’de yayınlanan spirulinanın besin detayları ve tarihçesiyle ilgili Budist rahiplerin beslenme sırrı: Spirulina başlıklı yazıyı buradan okuyabilirsiniz. Sağ olsun bayağı bir bilgi vermiş ve tam da onun kaldığı yerden devam ediyoruz. Spirulina yetiştirmek için öncelikle spirulina kültürüne ihtiyacımız var. Genellikle 0.5 lt olarak satılıyor/temin ediliyor. Hazırladığınız ortama bu kültürü boşalttığınızda, uygun şartlar altında üremeye başlıyorlar. Kültürü Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Su Ürünleri Fakültesi’nden almıştım, hâlâ yardımcı olurlar sanırım. Orası da olmazsa ebay’de birçok kültür satıcısı var. Linklerini aşağıda vereceğim.

Şimdi ufak bir liste yapalım, fiziksel olarak neye ihtiyacımız olduğu üzerine:

  • Besi ortamı ve spirulina kültürü.
  • Akvaryum 50 LT civarında.
  • Su, çeşme suyu olmuyor. Kapalı su lazım ve suyun alkali olması gerekli. Litre başına da 16 gr sodyum bikarbonat atıp suyu bazik yapmalıyız. Bu iş önemli çünkü spirulina bazik ortamda yaşayabiliyor ancak.
  • Akvaryum ısıtıcısı; sıcaklık ortalama 30-32 derece arasında olması lazım.
  • Hava pompası ve hava yolları. Akvaryum içinde bir çeşit su akışı olması, tabana koyacağınız hava yolları ile kabarcıklar suyu hareketlendirecektir.

Akvaryumu suyla doldurup, bazik yaptıktan sonra örneğin 50 lt akvaryum var, 800 gram sodyum karbonat attık sonra ısıtıcı yerleştirip suyu ısıtıyoruz daha sonrasında da ya kendi hazırladığımız ya da hazır satın aldığımız besin ortamını ekliyoruz suya. Sonrasında da kültürü ekliyoruz ve spirulinalar yetişmeye başlıyor. Diğer bir konu da güneş ışığı eğer tankların durduğu yer güzel ışık almıyorsa sıkıntı, çünkü ya büyümeleri yavaşlıyor ya da ölümler artabiliyor.

Yapay güneş ışığı denemiştim ama o da çok iyi gelmedi. Işığa dikkat etmek gerekiyor. Yaşayan her şey spiritüel herhalde. Onlarda bizim gibi ışıkçı.

Peki, hasat zamanına nasıl karar vereceğiz? Akvaryumdaki spirulina arkadaşlarımızın popülasyonları arttıkça ortalık iyice yeşillenecek. Koyu yeşil olması gerekiyor, bazıları ph ölçer kullanıyor ben direkt alıp süzmüştüm. Videolarda nasıl toplanıldığı, süzüldüğü üzerine paylaşımlar var. Aşağıdaki videonun 2. ya da 3. bölümünde paylaşmışlar. Görsel olarak çok daha iyi anlaşılır diye video koymak istedim. Bir de turnusol kağıdıyla ölçüm yapılabiliyor ve pH 10 olması hasat için uygun olduğu anlamına geliyor.

Şimdi biraz olası sıkıntılardan konuşalım, besi ortamı aldığımızda şelatlı demir çözeltisi gerekiyor bunu eczaneden bebekler için demir şurubu dediğinizde veriyorlar, oradan alabilirsiniz ve birkaç damla damlatsanız kafi gelir. Besi ortamıyla ilgili birçok formül var. Eğer bir kimyacı arkadaşınız varsa ondan bu ortamın nasıl hazırlanacağı üzerinde yardım alabilirsiniz. Zarrouk ortamı ya da (Zarrouk Medium) en iyisi olduğunu araştırdım.

Çukurova üniversitesinin kullandığı besi ortamının listesi de var. Onu da paylaşırım, o çözeltiyi hazırlarsanız işimiz daha da kolaylaşır. Ben kendilerine sorduğumda toplu alıyorlarmış ve oldukça büyük miktarlarda bize gelmiyor o iş ama toplu bir şekilde alınıp paylaşılabilir.

Spirulina ile ilgili olarak birçok şey var, hepsini buraya yazmak olmazdı. En hızlı ve temel “evde nasıl yaparız, besi ortamı ve kültürü nasıl buluruz” sorusuna cevap için bir şeyler hazırlamaya çalıştım. Ben denedim evde yetişiyor, 1.5 lt su şişelerinde yetiştirdim, damacana da oluyor hemen hemen her yerde oluyor.

Hava pompasına takacağınız çoğaltıcı ile hava borularını şişenin içine koyduğunuzda o oluşan fokurdama spirulina için gerekli hareketi sağlıyor. Spirulina oksijen üretmek için, ev dekorasyonunda, bio enerjide, birçok alanda kullanılıyor ve bana kalsa tüm devlet dairelerinde sebiller olmalı, koy bardağı iç ve devam et. Kendi kendine takılıyorlar zaten içerde. Evet şimdilik akışta bunlar geldi, sıra sizde dostlar. Bu alanda pek fazla bir şey bulamadım Türkiye’de ve gelişime açık bir konu. Umarım hep birlikte daha da açarız.

Yeşiller ve Miniklerle

Dünyanın en ilginç manzaraları

2
Peri Bacalarından Sahranın gözüne, Çikolata tepelerinden ay vadisine… İşte BBC’ye göre dünyanın en ilginç manzaraları:

Peri Bacaları – Türkiye: Kapadokya’daki bu ilginç kayalar, milyonlarca yıl önce aktif yanardağların saçtığı kül birikintilerinin yağmur ve rüzgarla erozyona uğraması sonucu oluşmuş. Bugün gördüğümüz bacalar daha sert olduğu için erozyondan fazla etkilenmeyen bazalt taşı.

Ha Long Körfezi – Vietnam: Körfezde bulunan 1600 ada ve adacığın çoğunda insan yaşamıyor. Buradaki ilginç kalker taşı oluşumları 500 milyon yıllık gelgitlerin sonucu.

Sahra’nın Gözü – Moritanya: Resmi adı Richat Oluşumu olan bu dairelerin çapı 50 km’yi buluyor. Daha önce Sahra Çölü’ne göktaşı çarpması sonucu oluştuğu sanılan bu oluşumların aslında kaya çıkıntılarının aşınması sonucu oluştuğu anlaşıldı.

Büyük Mavi Delik – Belize: Deniz altında çökme sonucu oluşan 125 metre derinliğe sahip bu obruk 320 metre genişlikte. Dalgıçların ilgi odağı olan bu bölge Belize set resifinin bir parçası. Son buzul çağlardan birinde oluştuğu sanılıyor.

Moeraki Kayaları – Yeni Zelanda: Dev kaplumbağa kabuklarına benzeyen bu yuvarlak kayalar Koekohe Sahillerinde bulunuyor. 60 milyon yıl önce deniz tabanındaki tortular içinde oluşan bu yapılar, merkezdeki bir madde etrafında karbonat birikmesiyle meydana gelmiş. Tıpkı bir kum tanesi etrafında oluşan inciler gibi.

Zhangye Danxia – Çin: Gökkuşağı rengindeki bu tepeler bir resimden fırlamış gibi. Çin’in Gansu eyaletinde yer alan Danxia oluşumları milyonlarca yıllık kumtaşı birikintileri.

Kaya Ormanı – Çin: Çoğu 10 metreden yüksek jilet görünümlü bu dağlar UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alıyor. 270 milyon yıl önce oluşan bu kayalıklar bir zamanlar deniz altında yer alıyormuş. Kumtaşı ve kireçtaşı birikintileri yüzeye çıkınca erozyon sonucu bu ilginç şekillere bürünmüşler.

Ay Vadisi – Arjantin: Ay yüzeyini andıran bu bölge aslında bir fosil yatağı. 250 milyon yıl öncesine ait birikintilerden oluşan katmanlar dinozor, balık, sürüngenlerin yanı sıra 100 çeşit bitki fosillerini barındırıyor.

Dalga Kayası –Avustralya: 14 metre yüksekliğe sahip bu kaya 110 metre uzunluğunda. Avustralya’nın batısındaki Hyden doğal yaşam parkında yer alan 2,7 milyar yıl önce oluşmuş dev bir granit çıkıntının kuzey parçasını oluşturuyor. Granit üzerinde akan suyun kayaya bu şekli verdiği sanılıyor.

Çikolata Tepeleri – Filipinler: Bohol eyaletindeki bu kireçtaşından oluşumların sayısı 1500’ü buluyor. Normalde çimenlerle kaplı olan bu tepecikler kurak mevsimde bu hale geliyor.

Dev Geçiti – Kuzey İrlanda: Bu dev altıgen sütunlar siyah bazalttan oluşuyor. Toplam 40 bin adedi bulan bu oluşumlar 50-60 milyon yıl öncesi gerçekleşen yanardağ patlamalarına dayandırılıyor.

Bryce Kanyonu Milli Parkı – Utah, ABD: Colorado Platosundaki peri bacalarına benzer bu oluşumlara Paiute Kızılderilileri “tas şeklindeki kanyonda ayakta duran adama benzer kızıl kayalar” adını vermiş. Bazıları 10 katlı bina yüksekliğindeki peri bacaları, tortuların oluşturduğu kayalardaki çatlaklara dolan suyun sürekli donup erimesi sonucu oluştuğu düşünülüyor.

Vermillion Yarları – Arizona, ABD: Derin kanyonlardan ve dik uçurumlardan oluşan bu bölge uzun yürüyüş yapanların gözdesi durumunda. Colorado Platosunda yer alan bu oluşumlara kızılımsı rengini kumtaşları veriyor. Gün içinde bu renkler değişiyor.

Kristal Mağarası – Meksika: Kılıç şeklindeki bu dev oluşumlar alçıtaşından. Yerin 300 metre altındaki bir maden mağarası burası. Gümüş ve kurşun madeni arayan iki kardeş tarafından keşfedilmiş. Bu oluşumların, mağaradan akan alçıtaşı bakımından zengin suların derindeki magmanın ısıtması ve soğuması sonucu oluştuğu sanılıyor. Bazı kristallerin 500 bin yıllık olduğu düşünülüyor.

San Andreas Fay Hattı – California, ABD: 1300 km uzunluğundaki bu oluşum yerkabuğundaki dev bir çatlak. 30 milyon yıl önce Pasifik ve Kuzey Amerika tektonik plakaları çarpıştığında oluşmuş bu fay hattı. Önümüzdeki yıllarda bu fay hattında büyük bir deprem bekleniyor.

Bu makalenin İngilizce aslını BBC Earth’te okuyabilirsiniz.

Ayvalık yangınındaki sabotaj iddiaları meclise taşındı

2

5 hektarlık çamlık ve zeytinlik alanı küle dönüştüren, Türkiye’nin en büyük tabiat parkı olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın doğal güzelliğini bozan yangının çıkış nedeni hala belirlenemezken, sabotaj iddiaları da gündemdeki yerini koruyor. Konuya dair Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Çevre Komisyonu Sözcüsü Mehmet Tüm, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verirken, sanatçı Haluk Levent’te “Oraya villa yapamayacaksınız! Her tarafına fidan diktirecem arazinin hodri meydan” dedi.

“Yangınlar nedense hep turistik bölgelerde çıkıyor”

CHP Balıkesir Milletvekili ve Çevre Komisyonu Sözcüsü Mehmet Tüm, Ayvalık’ta Hakkıbey Yarımadası’nda Şeytan Sofrası’nın hemen altında çıkan yangının sabotaj ihtimalini Meclis gündemine taşıdı. Son günlerde Balıkesir’de en turistik ormanlarda yangın çıktığına dikkat çeken CHP’li Tüm, Ayvalık’ta da sabotaj olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek, “Ayvalık’taki yangın alanı, tabiat parkın en güzel yerlerinden biri ve doğal SİT alanıdır. Bölgenin normalde sıkı denetim altında olması lazım. Orada herkes elini- kolunu sallayarak parka giremez, ateşle piknik yapamaz, bitkiler toplayamaz, hayvan otlatamaz. Ama nedense denetim eksikliğinden midir bilinmez, bir yangın çıkıyor ve 5 hektarlık alan kül oluyor. Yangınlar nedense hep turistik bölgelerde çıkıyor ve ormanları hep ‘parsel parsel’ yakıyor. Ayvalık’ta yanan bölgeye tatil köyü veya otel inşaatı yapılacağına dair kamuoyunda ciddi şüpheler var. Ayvalık’a yönelik eğer birilerinin böyle bir planı varsa orada bunu yapamayacaklarını çok iyi bilsinler. Rant talan ekonomisine asla geçit vermeyeceğiz” dedi.

“Bölge yapılaşmaya açılacak mı?”

CHP’li Tüm, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde şu soruların yanıtlanmasını istedi:

“Giriş ve çıkışları Orman Müdürlükleri tarafından denetim altında olan, ateşle piknik yapmanın yasak olduğu Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda çıkan yangının sebebi nedir?

Ayvalık Tabiat Parklarını koruması gereken Milli Parklar Müdürlüğü’nün Burhaniye’de olduğu iddiası doğru mudur?

Ayvalık’ta yangından tahrip olan bölgenin yapılaşmaya açılması söz konusu mudur?

Bölge doğal hayatın tekrar oluşturulması adına yeniden ağaçlandırılacak mıdır?

İktidarınız döneminde kundaklama ve sabotaj nedeniyle çıkan yangın sayısı kaçtır? Bu yangınlar sonucu kaç kişi hakkında cezai işlem başlatılmıştır?

İktidarınız döneminde yangın sonrası imara açılan ormanlık alan sayısı kaçtır? Bunlardan kaçı yangın öncesi doğal SİT alanı olarak belirlenmiştir?

İktidarınız döneminde insan kaynaklı çıkan yangınlarda kaç hektarlık ormanlık alan yok olmuştur?”

Haluk Levent’ten fidan dikme çağrısı

Anadolu Halk ve Barış Partisi (AHBAP) isimli sivil toplum örgütünün kurucusu olan Türk Rock Müziği’nin sevilen ismi Haluk Levent, Ayvalık’ta kül olan 5 hektarlık ormanın yeniden yeşertilmesi için fidan dikim kampanyası başlattı. Kişisel twitter hesabından konuya dair paylaşımlarda bulunan ünlü sanatçı Haluk Levent, gelecek hafta vereceği konser için Ayvalık’ta olacağını, o esnada da araziyi inceleyeceğini belirterek “Yetkililerle görüşüp sizlere tarih bildireceğim” dedi. Fidan dikimi için Bakanlıktan da yardım isteyeceklerini belirten Levent, olayın siyasi değil toplumsal boyutu olduğunu vurguladı.

Umut Yılmaz isimli bir sosyal medya kullanıcısı da, Haluk Levent’in çağrısına destek vererek, 20 gün sonra askere gideceğini ve asker eğlencesi yapmak yerine harcayacağı parayı fidan bağışı olarak göndermek istediğini iletti. Bunun üzerine Haluk Levent de askere gidecek olan gence “Bana özel mesajla telefonunu yolla, sana en güzel şarkıyı canlı söyleyip yollayacağım ve bu asker eğlencen olacak. Ayrıca askere ziyaretine geleceğim söz aslanım” yanıtını verdi.

ODTÜ’den herkese sertifikalı, ücretsiz ders: Bilgeiş.Net

ODTÜ, yalnızca 3 saatte konuyu anlayabileceğiniz ücretsiz derslere başladı. Merak ettiğiniz dersi seçin ve ücretsiz bir şekilde bu dersten eğitim alın.
Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden birisi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yine tüm Türkiye’nin eğitim düzeyini artıracak bir projeye imza attı. Bundan sonra eğitim almak isteyen herkes, http://bilgeis.net adresinden her ders için maksimum 3 saatlik eğitimle sertifika alabilecek.
Web tasarımından pazarlamaya kadar 44 farklı ders içeriğini en hızlı ve anlaşılabilir olarak anlatacak ODTÜ hocalarını izleyerek, konu hakkında bilgi sahibi olabileceksiniz.
Tamamıyla ücretsiz olan bu sistemin sonunda ODTÜ onaylı sertifika da veren online öğrenme için 3,4 milyon Euroluk bütçe ayrılmış. KOBİ ve eğitim almak isteyen herkese eğitim vermek için geliştirilen bu sistem, aylarca sürecek ağır dersleri almak yerine en anlaşılabilir haline indirgenecek ve aynı bilgiler, 3 saatlik bir ders ile alınabilecek.

Görme ve işitme engelliler de programdan yararlanabilir

Elektronik öğrenme programına ilişkin görme ve işitme engelliler için de altyazı ve ses seçeneği olduğunu belirten ODTÜ Eğitim Fakültesi Üyesi Prof. Dr. Kürşat Çağıltay, şu anda sistemde 44 ders içeriğinin bulunduğunu, ancak bu içeriklerin ay sonuna kadar 100’e çıkmasının hedeflendiğini belirtti. Ders içeriklerinin kolay öğrenilmesi için video, simülasyon, yazılı metin ve sesli destekten yayınlanan proje, zamanı az olsa da eğitim almak isteyen herkese kapılarını açmış durumda.

Siz de hemen ODTÜ’nün başlattığı bu programa katılmak istiyorsanız, buraya tıklayarak eğitime başlayabilirsiniz. Unutmayın; yapmanız gereken tek şey sayfaya girip üye olmak. Sonrasında özgürce istediğiniz dersin eğitimini alabileceksiniz.

Alıntı: Webtekno

Çakralar: Dişimizdeki dişi | Sakral Çakra

Sacral Çakra, Sankritçe’de Svadhisthana olarak geçiyor ve “bireyin kendi merkezi” anlamına geliyor. Testisler ve yumurtalıklarla ilgileniyor genellikle ve göbeğin ortasıyla sakrumun üst kısmında yer alıyor. İlişkiler, şiddet, bağımlılıklar bu departmanın işleri. Endokrin bezi olarak adrenalin, içsel eylem olarak hissetme, dışsal eylem olarak üreme, mental yön olarakta yaratıcılık ve duygusal eylem olarakta mutluluk gibi çok kritik olayları kapsayan enerji tekerleğine bakalım bir.

Bu teknik bilgilerden sonra biraz kendimize dönelim. Entelektüel olarak konuşmak ne işimize yarıyor (?) Zihinsel olarak söylediğimiz, anladığımızı sandığımız kelimelerin anlamlarını idrak ettik mi? Hayır. Aa, ikinci çakra yaratıcılıkmış, mutluluk duygusu ve neşeymiş. Nasıl oturdu içimizde? Sadece zihinsel bir bilgi olarak mı? İçsel konuşmalardaki yeri ne oldu. Dirençlerden geçip de bizde bir “anlayış” idrak haline geldi mi? İşte konu burada başlıyor çünkü farkındalığımız yerlerde. Modern insan, genelde entelektüel olarak işliyor her şeyi. Batı komple böyle değil mi? Evreni ve bedeni, yaratılışı, ilişkileri sadece zihinle anlamaya çalışan bir ayaklı beyin.

İki tane merkez aktif çalışıyor, birisi zihin birisi de beden, fizik merkezi ve cinsel merkez. Tüm uyarılar bunlardan geliyor. Cinsel merkezimizle ilgili gözlemlerimiz var mı? Birileri yazmış, yukarıdaki teknik bilgileri, peki bu bedeni almış varlıklar olarak bizim farkındalığımız nerede? Bedenimizdeki olayları nasıl fark edeceğiz? Doğu bu anlam arayışlarına yönelik birçok yol geliştirmiş kendi içinde. Buda şöyle demiş “Gözleri açıkken göremeyenler, gözlerini kapadığında da göremezler.” Buda neyi görmekten bahsetmiş acaba?

İkinci çakra ya da adına ne derseniz deyin, cinsel enerjilerimizin merkezi. Cinsel enerji denilen şey yaratım gücüdür, potansiyelidir ve doğada nötr bir halde bulunur. Biz bunu bayağı bir negatife çalıştırdık ve egomuz bu alana çöreklendi. Bütün kosmos bu yaratıcı enerjiyi kullanır. Eril ve dişil prensipler oldukça derin bir yaratma kavramını içeren cinsel enerjidir. Mesela “Kelamla” “Sözle” yaratırsınız değil mi? Ne kadar güçülüdür kelam. Ol, dedi ve oldu. Katolik kilisesinin bütün perdelemelerine ve değiştirmelerine ve diğer tüm etkilerine rağmen Yuhanna incilinde şöyle geçer:

Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı.

Vedik yazılarda, felsefede yaratılış sesine OM ya da AUM denilmiş. Bir ses ve titreşim hali. Fiziksel, kuantum, Tesla konularına girmeyeceğim pek bilgim de yok zaten fakat manasını, özünü yakalamaya çalışacağız birlikte. Cinsellik; yaratım, söz, kelam ve var olma halidir. Cinsel merkezimizin enerjisi yaratım için kullanılır ve bizler bu enerjiyi nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Babalar bu bilgiyi saklamış. Kadim Tao uygulamalarında Yin Yoga tam da bu enerjiyi kullanma ve yükseltme için uygulanıyor. Yükseltme? Evet, diğer enerji kanallarından geçirip daha da yukarıya ta taç çakraya kadar çıkarma. Tao’da şöyle bir şey okumuştum ve küt diye düşmüştü içeri, “Siz, cinsel ilişkideki hazzı sadece bel seviyesinde tutarsınız. Oysa bu enerjiyi yukarı çıkarmayı başarsanız tüm vücut ve varlığında hissedeceği çok daha derin bir hal yaşanır.

Bu konuda yol uzun. Kısa yolunu bilmiyorum, bu sıkıntıyı daha önce yaşayanlar bunun yolunu bulmuşlar. Tao‘da bu var, kundalinide bu var. Kendinize uygun olanı bir yolu tutturup ya da okumaya başlayıp kendi üzerinizdeki farkındalıkları arttırabilirsiniz.

Değinmek istediğim diğer bir konu bu çakranın olayı olan “Şiddet“. Yazılarda ara sıra çıkan ve cinsel göndermeli lafların altındaki itici güç buradan geliyor ve hayatınızdaki şiddeti gözlemlerseniz birçok bilgi verecektir size varlığınız. Bu psikolojik şiddet de olabilir, cinsel şiddet de olabilir. Biliyorsunuz, BDSM diye bir dünya var. Bunun içinde birçok şey var, en temelinde bir duygu ve merhamet ifadesi olan sadizm ve mazoşizm bulunur. Oldukça derin, tahrik edici, hızlı yükseltici ve bir o kadar da yıkıcı bir alan. Bu konuda çok fazla gözlem biriktirmişliğim vardır. Oldukça albenili gibi gözükse de dostlar, sonrasında olan şey şu “içinizdeki dişi” gidiyor.

Ne demek bu dişinin gitmesi? Dişi demek, merhamet, bilgelik ve içsel dinginlik demektir. Daha çok tatmin olmak istersiniz, anlık bir şeyler olur ama daha sonra daha fazlasını, farklısını, pembesini, morunu isterseniz ve daha fazla tatminsizlik gelir çünkü dişi giderek uzaklaşır. Daha da yükseltmek için daha fazla şiddet çıkarırsınız sizi yükseltir ama her yükselmede dişi gider. Sonrası… Eh işte sonrasında dostlar eğer şanslıysanız size birisi dokunur ve bilgiyi verir. Tek atış kalmıştır, ego ıslah edilemez seviyelerdedir ve deli gibi almak ister, şiddet çıkar, dışarıda çok neşeliymiş gibi olabilirsiniz ama şiddet vardır içinizde. Sonra aldığınız bilgiyi uygulamaya başlarken ego der ki “Hayır, ben öyle düşünmüyorum” hayvanı, fizik bedeni başka türlü kullanmak için direnç oluşturur, size tatmin olmadığınızı aslında şunları yapmanız gerektiğini söyler. Negatif duygular ikinci çakraya çökmüştür artık. Her olayın içinde o negatif imajlar gelir. Nasıl temiz ve merhamet duyguları sana gelir artık? Çok sıkı bir uygulama ile. Ne kadar çok ego o kadar çok bilgi. Çünkü egonun negatif derinliğini çözecek pozitif derinlik lazım.

Çok ama çok önemli bir konu çünkü kalbi mühürlüyor, kabul etme ve sevgi çıkmasını kısıtlıyor. Bu konuda herhangi bir gözleminiz, yorumunuz ya da takıldığınız şey varsa bana sormaktan çekinmeyin. Çekinecek bir şey de kalmadı zaten, okul kapanıyor. İşleri yoluna koyup bilgileri inceletme vaktindeyiz.

Evet dostlar, babalar, eriller, dişiller. Cinsel enerjinize bir bakın bakalım. Onu temizleyelim, onu çağıralım. İçeride bir ton iş oluyor, birlikte bakalım, onların suyundan bir tas içelim.

Görseller SoulBirdArt’tan Roberta Orpwood’dan alınmıştır.

“Küçük Picasso” olarak anılan Afgan mülteci Fahrad Nouri ilk sergisini açıyor

Afganistan’daki savaştan kaçan ve “küçük Picasso” olarak anılan 10 yaşındaki mülteci Farhad Nouri, elde edilecek gelirin hasta bir Sırp çocuğun tedavi masrafları için bağışlanacağı ilk sergisini açıyor.

Farhad Nouri, ebeveyni ve iki kardeşiyle birlikte son sekiz aydır Belgrad’ın Krnjača mahallesindeki mülteci kampında yaşıyor. Aile iki yıl önce memleketleri Afganistan’dan savaş ve yoksulluk yüzünden kaçmak zorunda kalmış, Türkiye ve Yunanistan üzerinden geçerek Sırbistan’a ulaşmış. Tüm dünyanın ilgisini çeken ve “küçük Picasso” olarak anılan Farhad, yaşadığı kampta çalışanların yeteneğini keşfetmesiyle sanat dersleri almaya başlamış.

Farhad kampta geçen çocukluğunun “çok zor” olduğunu, fakat resim yapmanın bu zorluğu biraz hafiflettiğini söylüyor: “Sadece burada yaşayan insanlar hayatın burada nasıl olduğunu anlayabilir. Bu kampta bir hafta geçirseniz aklınızı kaçırabilirsiniz, ama ben resim yaparken rahatlıyorum ve kendimi iyi hissediyorum. Afganistan’da yaşadıklarımı düşünmüyorum.

İngilizce’yi sadece bir yıl içinde öğrenen Farhad, babasını arabesk tarzda sanat üretirken izleyerek büyümüş ve altı yaşındayken çizim yapmaya başlamış. Çizim yapmaya doğuştan kabiliyeti olduğunu fark ettiğinden beri ise tekniklerini geliştirmeye devam ediyor. Manzara resimlerinin yanı sıra kendisine ilham veren Novak Djokovic, Cristiano Ronaldo, Angela Merkel, Salvador Dali ve kahramanı Pablo Picasso gibi ünlü isimlerin portrelerini yapıyor. “Altı yaşımdayken çizim yapmaya başladığımda şimdi olduğum kadar iyi değildim. Şimdi en sevdiğim şey insan yüzleri ve portreleri çizmek. Bu insanları çizdiğimde kendimi çok iyi hissediyorum, özellikle de Picasso’yu çizdiğimde çünkü o benim favori sanatçım.

Bu sergi Farhad için çektiği fotoğrafları, resimlerini ve çizimlerini paylaşma aracı olmaktan çok daha fazlası. Sergiyi insanların düşünme biçimini değiştirmek için kullanmak istediğini ve bu yüzden de serginin isminin çok önemli olduğunu söylüyor. Uzun süre düşündükten sonra sergiye “İyiliğe İhtiyacımız Var – 10 Yaşındaki Bir Çocuğun Rüyası” adını vermiş: “Çok mutluyum. Sergimin açılacağını öğrendiğimde heyecandan ne yapacağımı bilemedim. Sergiye isim bulmak için günlerce düşündüm. Babamla konuşurken bana mülteci olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu düşündüğünü söyledi. Ben de ‘Neye ihtiyacımız var biliyor musun? İyiliğe’ dedim ve serginin adı böylece ortaya çıktı” diyor Farhad.

Farhad bununla yetinmeyip sanatını aynı zamanda beyninde tümör olan yedi yaşındaki Sırp bir çocuğun hayatında fark yaratmak için kullanıyor.

Çocuğun ailesinin Paris’te bir klinikteki tedavi masraflarını karşılamak için para toplama kampanyası başlattığını öğrenince yardım etmek istemiş: “Dünyada hiçbir çocuğun hiçbir şeyden korkmasını istemiyorum. Bu yüzden de çizimlerimi büyük paralar karşılığında satmak yerine, bu çocuğa yardım etmek isteyen insanlar için küçük bir bağış kutusu oluşturdum. Ona yardım etmek ve insanların da nasıl yardım edebileceklerini görmelerini istiyorum. İnsanları anlayabiliyorum çünkü ben de zorluklarla mücadele etmenin ne demek olduğunu biliyorum.”

Kaynak: The Independent, TIME