Ana Sayfa Blog Sayfa 705

Ellie Davies’in güzel ve ruhani ormanları

Ellie Davies, yetenekli bir multimedya sanatçısı, Birleşik Krallık’ın manzaralarını, güzel ve ruhani sanat eserlerine çevirmek için tam yedi yılını verdi.

Doğal manzaralara belli belirsiz detaylar katarak, gezenlerin ruhunda derin bir meditasyon ve arınma yaratmayı amaçlamış.

Kişisel internet sayfasına, “Orman; doğa, kültür ve insan faaliyetlerinin kesişme noktasıdır” yazan Davies, “Ormanlar, efsun ve büyülerin yapıldığı yerler olarak anıldıkları gibi, aynı zamanda tehlikeli ve gizemli sembolleridir masal ve mitolojilerin. Yakın tarihte de bilinçaltının psikolojideki özdeşi olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Bu görüşlere karşı geliştirdiğim orman manzaralarıyla, insanların yaşadığı ve büyüdükleri yerlerin kimlik oluşumuna etkilerinin perdesini aralıyorum” şeklinde devam etti.

Sürreal Orman

Herbiri tek başına oldukça güzel olan görüntülerin, aynı zamanda seriler halinde de anlatmak istediği bir hikâyesi var. Sanatçının sitesine girip bütün çalışmayı görebilir, yabancı diliniz bulunuyorsa da, anlatmak istediklerini okuyabilirsiniz.

elliedavies.co.uk | Facebook | Twitter

Nils Frahm – Says

Kaynak: Bored Panda

Dünya yatırımcıları “Yeşil Kulüp” kuruyor

0

Britanya’nın önde gelen çevreci girişimcilerinden Jeremy Leggett, gelirlerinin yüzde beşini iklim değişikliğinin getirdiği problemlerle mücadeleye ve çeşitli bölgelerdeki yoksulluğu gidermeye ayırmayı kabul eden firmalardan oluşan bir “Yeşil Kulüp” oluşturuyor.

Dünya Ekonomi Forumu’nda, yeşil enerjilere yönelinmesi gerektiğini öneren Leggett, daha şimdiden kulübe katılmak isteyen düzinelerce firmadan elektronik postalar aldığını belirtti. Yılın sonlarına doğru açılışı yapılacak İklim ve Kalkınma için yüzde 5 Kulübüne (5 percent For-Climate-and-Development Club) üye olmak isteyen firmalardan bazıları Amerika’nın en büyük firmaları arasında yer alıyor.

Jeremy Leggett
Leggett, açılacak olan kulübün gelecekte, iklim değişikliğiyle ve yoksullukla mücadele projelerine “milyarlarca pound” katkıda bulunabileceğinin müjdesini verdi.

Leggett, açılacak olan kulübün gelecekte, iklim değişikliğiyle ve yoksullukla mücadele projelerine “milyarlarca pound” katkıda bulunabileceğinin müjdesini verdi.

Leggett ayrıca; “Kulüp aynı zamanda gelişmiş ülkelerden yatırımcıların, gelişmekte olan ülkelere yardımda bulunacağı bir mikro kozmos gibi olacak. Yine de üzücü olarak söyleyebilirim ki, geçmişe baktığımızda, pek çok hisse sahibinin dünyanın geri kalanı için endişelendiği az görülmüştür” dedi.

Kulübün ilk adımları, Leggett’in kendi güneş paneli şirketi SolarCentury’nin gelirinin yüzde beşini ortaya koymasıyla atıldı.

Kaynak: The Independent

Sıradışı ağaç evi ”Dom Up”

0

Dom Up, geleneksel ağaç evlerinin yenilikçi yaratıcılıkla harmanlanıp harika bir şekle ulaşmış hali. Bruno de Grunne ve mimar Nichola d’Ursel, bu yeni havada asılı duran kabin tasarladılar. Kurulumu ve sökümü oldukça kolay olan bu modern ağaç ev stili ilham verici!

Dom Up, bağlandığı ağaca zarar vermeyip, ağaçlarda herhangi bir darbe meydana getirmiyor. İnce tasarımı ile oldukça dikkat çekici, ayrıca fazlasıyla kullanışlı.

DomUp_02
© Trees and People
DomUp_01
© Trees and People
DomUp_03
© Trees and People
DomUp_04
© Trees and People
DomUp_08
© Trees and People
DomUp_09
© Trees and People
DomUp_11
© Trees and People
DomUp_05
© Trees and People
DomUp_06
© Trees and People
DomUp_07
© Trees and People

Kaynak: Ignant

Bitkiler dünyasından gelen sanat

Bitkiler sanat ile buluşursa ortaya neler çıkabilir? Kathy Klein bu ortaklaşmayla oldukça başarılı bir iş çıkarmışa benziyor.

Arizonalı sanatçı Kathy Klein, geometrik tasarımları ile bitkiler dünyasını yansıtan bir çalışma başlatmış. Doğanın müthiş şarkısı, Klein’in renkli dünyasının çarpıcı yansıması ile buluşunca etkileyici görüntüler çıkıyor ortaya.

Klein’in çalışmalarına verdiği isim ”danmala”, Sanskrit iki kelimeden meydana geliyor. ”Dān (veren)” ve ”mālā(çiçek)” sözcüklerinden harmanlanan ”danmala” Budizm’de bulunan ”mandala”yı çağrıştırıyor. İlk danmala çalışmasını, 2010 yılında ailesinin çiftiliğinden gelen biber, domates ve patlıcan gibi materyalleri kullanarak ile yapan Klein, danmaladan, ”Doğanın, yaratılış ve ebedi gizemin hiç duyulmamış sesini dinlemeyi hatırlamak” diye bahsediyor. Yaratıcı sanatçı, danmalaların geçici olması sebebiyle kalıcılıklarını onları fotoğraflayarak sağlıyor.

Kathy Klein’in geniş arşivini ve büyüleyici eserlerini görmek için buraya tıklayınız.

*Mandala: Hindistan kökenli dinlerde metafizik veya sembolik bakımdan meta veya mikro kozmosu gösteren şekillere verilen ad.

danmala553alstroemeria-hydrangea-gerbera-daisy danmala-116-low-res danmala-374 danmala553alstroemeria-hydrangea-gerbera-daisy

danmala569-sonoran-desert-wildflowers

601-e1407090849987

danmala-116-low-res

danmala-374

danmala569-sonoran-desert-wildflowers

DSC04291511-e1407089063195

flower-mandalas-by-kathy-klein-10

SONY DSC

SONY DSCSONY DSCP5120137-500x514

Kaynak: Mother Nature Network

Somalili korsanların öteki yüzü

1

Aynanın bir tarafında zehirlenmiş sular ve avlanma yüzünden tükenen balık türleri, diğer tarafında ise doğa tahribatının toplumların bozulmasına düşen kırık yansıması. Somalili erkekler, aç kalan ailelerini hayatta tutmak için gemilere atlıyor ve korsanlık hayatı başlıyor.

Yer Somali’nin antik zamanlardan bugüne taşınmış Eyl kenti. Hawa Mohamed Saeed, hapishanedeki oğlunun telefonu açmasını beklerken belli belirsiz duyulan bir sesle dua ediyor. Son beş yıldır hapishaneye edilen telefonlar, kadının hayatının doğal bir parçası olmuş.

Baştan aşağı kırmızı bol bir elbise giymiş 80 yaşındaki yaşlı kadın, Eyl kentindeki bir dağın tepesinde bulunan tenekeden bir damı olan, beyaz taştan evin içerisinde bir ileri bir geri yavaş adımlarla gidip geliyor.

Bir elinde rengarenk tespihi, diğer elinde eski bir cep telefonu var.

Yaşlı kadının, korsanlık suçundan Yemen’de hapis yatan oğlu Farhan Mohamed Jaama, aylardır aramamış. Oğlunun sesini aylardır duymayan kadın, artık dayanamayacak bir hale geldiğinde, Farhan’ın evde saklamış olduğu kaçak cep telefonundan hapishanenin numarasını çeviriyor. İçinde oğlunun gardiyanlardan önce telefona bir şekilde ulaşıp “Alo” diyeceğine dair, saçma bir annelik umudu var.

Eyl Şehri
Yer Somali’nin antik zamanlardan bugüne taşınmış Eyl kenti.

El Cezire’ye konuşan Hawa “Oğlum da bu kentteki diğer insanlar gibi denizciydi, avlanmaya gider, sonra da tuttuğu balıkları satardı. Hayatımız güzeldi. Farhan sadece bizim eve bakmakla kalmaz, uzak köylerde yaşayan akrabalarımıza da yardım ederdi. Onların kiralarını ve okul masraflarını Farhan verirdi” şeklinde konuştu.

Farhan bu kentten çok uzaklarda, başka ülkelerde hapis cezasına çarptırılan 200’den fazla Eylli gençten sadece biri. 2005 yılından bu yana bin 300 genç Somalili erkek, korsanlık suçundan dolayı hapis cezası aldı, bunların pek çoğunun cezası ise ömür boyu sürecek.

Somalili korsanlar İtalyan mahkemeleri tarafından suçlu bulunup hapise atılmış.
Somalili korsanlar İtalyan mahkemeleri tarafından suçlu bulunup hapise atılmış.

Korsan başkenti

Hint Okyanusu’nun mavi ılık suları ve uzanan Nugaal Dağları arasında yayılmış, antik Eyl kenti şimdilerde Somali’nin, “korsan başkenti” olarak anılıyor.

Bir zamanlar rahat yaşamlar süren Eylliler, sonradan dara düştüklerinde en büyük bedelleri ödemek zorunda kaldılar. Yabancı ülkelerden avlanmaya gelen trol gemileri ve dökülen zehirli atıklar nedeniyle denizleri balıksız kalınca, toprakları da tarım yapmak için çok kayalık olduğundan dolayı, yereller kendilerini açlıktan korumak için ne yapacaklarını düşünür olmuşlar.

Somalili bir korsan (Fotoğraf: Farah Abdi Warsameh)
Somalili bir korsan (Fotoğraf: Farah Abdi Warsameh)

Bütün yolları düşünmüşler, yerel camilerde toplanıp dualar da etmişler; fakat değişen bir şey olmamış. Civardaki dökük terk edilmiş evler, pek çoğunun göç yolunu seçtiğini gösteriyor.

Biraz daha konuşan yaşlı Hawa; “Hayat beklenilmeyecek derecede kötü bir hal aldı. İlk önce merkezi hükümetimiz çöktü, daha sonra denizlerimiz, suları kendi çöplükleri zanneden yabancılar tarafından kirletildi ve balıklarımızın çoğu öldü. Hayat sadece bizim evdekiler için zor olmadı. Bu kentteki herkes aynı şeyi yaşadı. Kalan küçük balıklar da yabancı tekneler tarafından, yasa dışı bir şekilde silip süpürüldü” dedi.

Denize açılanlar bir daha dönmedi

Bölgede yaşayan pek çok insan için, korsanlık tek çıkış yolu gibi görünüyordu, okyanuslarını ve içinde kalan son hazineleri korumak için.

Denizlerimizi bomboş bırakmalarından önce, oğlum eline hiç silah almamıştı. Avlanmak için kullandığı ağından başka yanında taşıdığı bir eşyası yoktu” diyor Hawa, torunu yakalandıktan sonra iyice sağırlaşan Farhan’ın büyükannesi arkasında otururken.

Somalili korsanlar
Kentte oturan 20 bine yakın kişiden, korsanlıktan ve dünyanın bunun karşısındaki tutumundan etkilenmeyen yok.

Kentte oturan 20 bine yakın kişiden, korsanlıktan ve dünyanın bunun karşısındaki tutumundan etkilenmeyen yok. Yolun öteki tarafındaki iki odalı evinin bahçesinde, bir ağacın altında yemek pişirmekte olan Saadiyo Abdirahman da onlardan biri.

Saadiyo gözlerinden yaşlar boşalırken, çatlayan sesiyle anlatıyor. Eşinin nasıl da Eyl’de saygı duyulan ve sevilen bir adam olduğunu ve onsuz bir hayata alışmanın ne kadar zor olduğunu; “Bir sabah denize açıldı, kentteki bütün diğer balıkçılar gibi ve bir daha geri dönmedi. Amerikalılar onu aldılar. Onu Amerika’daki bir hapishaneye kapattıklarını internetten öğrendim. Daha sonrasında ne Amerikalılardan, ne de eşimden bir daha haber alamadım. Altı yıldır hiç haber yok. Duydum ki otuz yıllık bir cezaya çarptırılmış” şeklinde aktarıyor.

Amerikan Devlet Bakanlığına gönderdiği hiçbir mesaja da cevap alamamış.

Abirdirizaq denize açılıp kaybolduğu sırada zaten altı çocuk annesi olan Saadiyo, yedinciye hamileymiş. Daha sonrasında bir erkek çocuk dünyaya getirmiş; ama çocuğu yaşamamış. Şu anda ise kadının çocuklarından sadece ikisi hayatta.

Saadiyo duygularını; “Çocuklarım çok zor zamanlar geçirdi. Babalarını tanımadan büyüyüp gittiler. Onun için endişeleniyorlar. Bana her zaman babalarıyla ilgili sorular soruyorlar; ama onlara ne söyleyebilirim ki? Eşim hapisten çıktığında, yaşayan en küçük çocuğumuz 32 yaşına gelmiş olacak” şeklinde ifade ediyor.

Ülkeye geri iade çağrısı

Dış ülkelerdeki hapishanelerde yakınları olanlar, onların ülkeye geri iade edilmesi için çağrılarda bulunuyor, yakınları en azından Somali’deki hapishanelerde olabilsinler diye. Bu şekilde en azından insanların sevdiklerini ara sıra da olsa görme imkânları olabilir.

Saadiyo; “Eğer Amerikalılar insan olsalar, eşimi Somali’ye geri gönderirler, Somali’de cezasının geri kalanını yatar. En azından çocuklarım onu görmek için arada ziyaretine gidebilirler” derken bir yandan da yemenisinin kenarıyla gözyaşlarını siliyor.

Saadiyo gibi düşünenler Somali’de gitgide yankı uyandırmaya başladı. Ülkenin her yanından insanlar, mahkumların ülkesine geri iade edilmesi için çağrıda bulunuyor.

Abdiqadir Muse
2009 yılının nisan ayında, MV Maersk Alabama isimli gemiyi kaçırıp Kaptan Richard Phillips’i fidye karşılığı alıkoyan dört Somalili korsandan biri Amerikan donanması askerleri tarafından yakalandıktan sonra. (Abdiqadir Muse)

Kentin belediye başkanı aynı zamanda korsanlık karşıtı olduğu bilinen Muse Osman, konuyla ilgili fikirlerini yarı sert, yarı yumuşak dile getiriyor; “İlk başta unutmamalıyız ki korsanlık bir suçtur ve bu yüzden hapishanedeler; ama artık onları koyabileceğimiz hapishanelerimiz var. Şu anda hapishanelerimizde pek çok korsan var ve daha fazlası için de yer var.

Son olarak, halkın şu anki fakirliğinden şikayet eden Hawa “Açlıktan ölsek, dünyanın umurunda olmayacak, hatta belki bunu istiyorlar. Somali sularında kaçak avlanan yabancılara hiç ceza vermediler; ama yasa dışı talancılara karşı silahlanıp milli hazinelerini koruyanlar, şimdi cezaevlerinde” diyerek bakış açısını belirtti.

Kaynak: Al Jazeera

Afrika’nın doğasını okullar kurtaracak

Afrika Yaban Hayatı Vakfı (African Wildlife Foundation), can çekişmekte olan dünyayı kendi bulduğu bir merhemle iyileştirmeyi planlıyor. Bütün çabaları, dünyanın ciğerlerini sönmekten kurtarmak için.

Organizasyonun icra kurulu başkanı Patrick Bergin, endişelerini “Dünyanın iki akciğeri olduğunu var sayarsak, birisinin Amazon Ormanları, diğerinin ise Kongo Havzası olduğunu söyleyebiliriz. Kongo Havzası, özellikle iklim değişikliği söz konusuyken, herkesin hakkında endişelenmesi gereken bir yerdir” şeklinde belirtiyor.

Kongo Havzası aynı zamanda, bonobo maymunu, orman filleri ve Kongo tavus kuşuna da ev sahipliği yapar ve burası olmazsa onlar da yok olur. Bergin, insanlığın doğumuna ev sahipliği yapmış ve medeniyetin beşiği olan Afrika kıtasında, doğayı kurtarmayı amaçlayan bir dizi yenilikçi çalışma başlatmış.

Gelecek yıllarda Afrika Yaban Hayatı Vakfı, kıtanın ücra yerlerine, doğal hayatı koruma ve geliştirme açısından eğitici olacak 15 ilkokul açacak. Açılacak okulların yeri, doğayı koruma açısından stratejik noktalardan seçilmiş. Okulların eşsiz ve estetik bir mimariyle inşa edilmesi ve konaklama açısından da rahat kılınması planlanıyor ki, Afrika’nın en iyi öğretmenleri burada çalışmak için can atsınlar.

Vakıf sadece doğa koruma okullarını açmakla kalmayacak, üstelik okulların bulunduğu bölge halkıyla da topraklarının bir kısmını koruma alanı ilan etmeleri ve oralarda avlanmanın, ağaç kesmenin ve izinsiz yapılaşmanın kesinlikle yasak edilmesi konusunda anlaşma yapacak.

Bergin; “Bu çok güzel bir pazarlık olacak, bu bölgelerdeki insanlar toprak açısından çok zenginler; fakat maddi açıdan da bir o kadar fakirler. Onlara okul açmaları için gereken yardımı yapıyoruz, karşılığında da topraklarının bir kısmını koruma alanı olması için alıyoruz” şeklinde konuştu.

Çalılıklardaki eğitim

Bergin, Afrika’da iş eğitime geldiğinde bütün kaynakların ilk önce okullara, daha sonra civardaki kasabalara kullanıldığını belirtiyor. Kasabalara uzak olan çalılık arazilerde yaşayan çocukların ise, göreceli olarak dezavantajlı olduklarını ekliyor. Doğayı korumak için gidilmesi ve yardım edilmesi gereken noktaların da tam olarak çalılık araziler olduğunu belirtiyor. Bergin bir konuşmasında; “Çocuklar iyi bir eğitime ulaşma şansı bulamadıklarında, doğal kaynakları tüketerek yaşamaları gereken bir hayatla lanetleniyorlar. Modern ekonomiye katılabilecekleri bir iş eğitimi almadıkları takdirde, avcılık ve kerestecilikten başka yapacak bir şeyleri kalmıyor” demişti.

Bergin, Afrika’da iş eğitime geldiğinde bütün kaynakların ilk önce okullara, daha sonra civardaki kasabalara kullanıldığını belirtiyor. Kasabalara uzak olan çalılık arazilerde yaşayan çocukların ise, göreceli olarak dezavantajlı olduklarını ekliyor. Doğayı korumak için gidilmesi ve yardım edilmesi gereken noktaların da tam olarak çalılık araziler olduğunu belirtiyor.
Bergin, Afrika’da iş eğitime geldiğinde bütün kaynakların ilk önce okullara, daha sonra civardaki kasabalara kullanıldığını belirtiyor. Kasabalara uzak olan çalılık arazilerde yaşayan çocukların ise, göreceli olarak dezavantajlı olduklarını ekliyor. Doğayı korumak için gidilmesi ve yardım edilmesi gereken noktaların da tam olarak çalılık araziler olduğunu belirtiyor.

Sürdürülebilir okullar

Okul inşaları Kongo Demoktarik Cumhuriyeti’nin ücra bir köyü olan Ilima’da çoktan başladı bile. Köy, iki koruma alanının arasında bulunan ekolojik koridorun tam ortasında. Bergin; “Afrika’nın pek çok ücra köşesinde çalışıyoruz; ama işi güzel yapan da bu” şeklinde açıklama yaptı. Bahsedilen yere gitmek iki gün boyunca motorlu kano seyahati yapmakla, üzerine de beş saat motorsiklet sürmekle mümkün oluyor. Bu da demek oluyor ki, bölgeye inşaat malzemesi götürmek oldukça zor.

Mimarlık firması MASS Design Group, okulların inşasında Afrika Yaban Hayatı Vakfı ile beraber çalışıyor. Ilima için kullandıkları malzemeler edinilmesi ve taşınması kolay olanlarından seçilmiş. Proje yöneticisi Andrew Brose; “Okul bir gün tamir gerektirirse, yerliler çimento ve çelik gibi taşınması zor malzemelere mecbur kalmayacaklar” şeklinde konuştu.

Ilima İlkokulu
Ilima İlkokulu

MASS Design bunu mümkün kılmak için çevredeki doğal yapı malzemelerini araştırdı ve en uygun olanlarını bir araya getirdi. MASS Design icra kurulu başkanı Michael Murphy, bölgedeki yerel inşalara baktıklarında zaten kullanılan malzemenin iklime uygun ve sürdürülebilir olduğunu farkettiklerini söyledi, dolayısıyla da yerel halktan kopya çektiklerini itiraf etti. Yerel halk, yağmur yağdığında kafalarındaki bilgilerle, atalarından öğrendikleri şekilde yapılar inşa edebiliyor.

Binalar temel olarak, çamur tuğlalar ve yerel çalı çırpıdan yapılıyor. Brose ve ekibi en dayanıklı tuğlaları üretebilmek için değişik toprakları, civardaki palm yağı ile karıştırıp denemeler yapmış.

Yağmur ormanları ikliminde bina yapmak demek, yüksek ısı ve yoğun yağışlara dayanıklı bir şey ortaya koymak demek. Binanın duvarını çatıya kadar örmek yerine üçte birini açık bırakarak serin bir tasarım yaratmışlar. Binaya ekledikleri yağmur olukları da, su ihtiyacını doğal yollarla karşılamak için iyi bir fikir olmuş.

Murphy’ye göre okul, yaptıkları en sürdürülebilir binalardan biri.

“Modern ekonomi”ye bir geçiş kapısı

Bergin gibi, Murphy de okul projesini kıta için gerçekten çok önemli buluyor ve ekliyor; “Bu proje öyle gelgeç bir proje olmaktan çok öte, daha iyi bir inşa kültürü oluşturmak için sistematik bir değişimin başlangıcı, heyecanımız da bu yüzden.”

Murphy’ye göre MASS Design tarafından bina yapmak konusunda eğitilen yerel halk, gelecek yıllarda yüzlerce yeni okul yapabilecek. Afrika’daki nüfus her geçen gün artış gösteriyor ve ilerleyen zamanlarda ucuza mal edilebilen yerel okullara çok ihtiyaç olacak gibi duruyor.

Kaynak: CNN English
Başlık Görseli: The Huffington Post

The Atlas Of Beauty: Modanın ötesinde kadınlar

The Atlas of Beauty, kadınlara moda dergileri tarafından dayatılan “güzellik” kavramına kafa tutan bir proje. Romanyalı fotoğrafçı Mihaela Noroc, güzelliğin ona bakan gözle olan ilişkisini kanıtlamak adına 37 ülke geziyor. Çeşitliliğin güzelliğini yansıtmak için 20’li yaşlarında olan birçok kadının fotoğrafını çekiyor.

“Kendileri olmak, sahip oldukları eşsiz genleri ve kültürel geçmişlerini korumak yerine; başka birisi olmak için çabalayan, küresel trendleri taklit etmeye çalışan birçok genç insan görüyorum. Belirli bir çerçeveden bakamayacak kadar büyük bir baskı var biliyorum; fakat benim mesajım şu ki: Esas olan her zaman bir kopyadan daha iyidir.” 

Maramures, Romanya
Maramures, Romanya

Etiyopya’ya olan yolculuğu sırasında bir çözüm yolu buluyor Noroc. Bu ülke, ona dünya trendlerini umursamayan, geleneklerini sürdüren birçok kadın göstermiş. “Fark ettim ki güzel olmak; farklı olmakla, kendin olmak ve kültürel hazinene sahip çıkmakla oluyor” diyor ve ekliyor: “Bana göre, güzellik; köken ve kültürünü hayatta tutarak doğal, içten, özgün ve özel olmakla alakalıdır.

Amazon yağmur ormanında bir Kickwa kadını
Amazon yağmur ormanında bir Kickwa kadını
Bogota, Kolombiya
Bogota, Kolombiya
Colca Vadisi, Peru
Colca Vadisi, Peru
Tbilisi, Gürcistan
Tbilisi, Gürcistan
Tibet, Çin
Tibet, Çin
Yangon, Myanmar
Yangon, Myanmar
Ekvador
Harlem, New York, ABD
Harlem, New York, ABD
Havana, Küba
Havana, Küba
İran
İran
Maori, Yeni Zelanda
Maori, Yeni Zelanda
Medellin, Kolombiya
Medellin, Kolombiya
Omo, Etiyopya
Omo, Etiyopya
Romanya
Romanya
San Francisco, ABD
San Francisco, ABD
Sumatra, Endonezya
Sumatra, Endonezya

Kaynak: The Independent

Dinozorların sihirli mantar yediği keşfedildi

100 milyon yıllık fosilleşmiş halüsinojen bir mantarın keşfedilmesi, dinozorların bu mantarları yedikleri ihtimalini de mümkün kıldı.

Çimensi bir otun tepesinde büyümüş ve korunmayı başarmış sihirli mantar parçası, Burma’daki kazı çalışmalarında bir kehribarın içerisinde bulundu. Mantarın, çavdarların üzerinde büyüyen bir mantar türü olan “ergo” yani çavdar mahmuzu olabileceği düşünülüyor.

Konu, bilim dergisi Palaeodiversity‘nin 2015 sayısında yayınlandı. Makalenin baş yazarı, Oregon Eyalet Üniversitesi’nde zooloji profesörü olan George Poinar Jr., mantarın konakladığı bu ot türünün kesinlikle 100 milyon yıl öncesinde bulunmakta olduğunu, yani Live Science‘nin belirttiğinin aksine, dinozorların neslinin tükendiği zamanlardan önce de Eski Dünya’da bulunduğunu belirtti.

Dinozor Mantar Fosil
Arkeolojik kazılarda bulunan 100 milyon yıllık bir parazitin, dinozorları zehirleyerek bu tür üzerinde halüsinojen etkiler oluşturduğu anlaşıldı.

Poinar Jr., “Çavdar mahmuzunun neredeyse ezelden beri insan ve hayvanların hayatında bir yeri olmuştur. Bu mantarın varlığının neredeyse otların evrimde ilk belirdiği noktaya dayandığını artık biliyoruz” şeklinde konuştu. Devamında ise “Keşif aynı zamanda, mısır, pirinç, buğday gibi, insan gıda ihtiyacının temelini oluşturan otların gelişim zaman çizelgesini anlamada bize yardımcı olabilecek derecede önemli. Dinozorlara nasıl etki ettiğini bilemememize rağmen, onlar tarafından tüketilmiş olduğuna dair aklıma hiç şüphe yok” şeklinde konuşmasına devam etti.

İşkence yöntemi olarak kullanıldı

LSD’nin öncü maddesi olan çavdar mahmuzu çalışmalarında, ergolu çavdar gibi tahılları yiyen insanlarda, psikoz, halüsinasyon ve kas spazmları veya ani kasılma gibi semptomların geliştiği gösterildi. Ergo, kan damarlarını daraltır. Ergotism, derinin üzerinde böcekler geziyormuş gibi hissettiren, parmaklarda karıncalanma ve kasılma yaşatan bir deneyim; hatta ergo deneyimi, işkence yöntemi olarak Şubat 1692’den Mayıs 1693’e kadar süren Salem cadı mahkemelerinde de kullanıldı. Duruşmalar, çoğunluğun kadın olduğu 20 insanın idamı ile sonuçlandı.

Araştırmacılar, Alman paleontolog Joerg Wunderlich tarafından maden kazısında elde edilen sadece 1.5 cm uzunluğundaki kehribar kalıntısının, parazitik çavdar mahmuzunun, 199.6 milyon ile 145.5 milyon yıl öncesinde (Jurassic Dönem) de var olduğunu ispat edilebileceğini söylüyor.

Kaynak: Independent UK

Dünya’nın en büyük koruma alanı kuruluyor

0

Kolombiya Devlet Başkanı Manuel Santos, Almanya’nın dört katı büyüklüğünde bir doğa koruma alanının planlanmakta olduğunu kamuoyuna duyurdu.

Kurulacak ekolojik koridorun amacı, koruma çalışmalarına destek vermek ve o bölge içerisinde biyolojik çeşitliliği ve iklimi korumak. Santos, projenin Kolombiya, Brezilya ve Venezuela arasında ortak bir proje olmasını istediğini belirtti. Gerçekleştirildiği takdirde, 135 milyon hektarlık alan kaplayacak alan, dünyanın en büyük ekolojik koridoru olacak. Santos; “Bölgeye ‘Üçlü A (Triple A)’ koridoru ismini vereceğiz; çünkü And Dağlarından, Amazon’a, oradan da Atlantik Okyanusuna uzanacak” şeklinde açıklama yaptı.

Manuel Santos
Kolombiya Devlet Başkanı Manuel Santos; “Bölgeye ‘Üçlü A (Triple A)’ koridoru ismini vereceğiz; çünkü And Dağları’ndan, Amazon’a, ordan da Atlantik Okyanusu’na uzanacak” şeklinde açıklama yaptı.

Kolombiya, Venezuela ve Brezilya, gezegenin en yoğun biyoçeşitliliğini barından başlıca ülkelerdir. Kolombiya tek başına, Amazon yağmur ormanlarından, dağ ve geniş ovalara yayılan coğrafyasında, 300 farklı ekosisteme ev sahipliği yapmaktadır. Oluşturulacak devasa koridor, bu ekosistemlerin bir kısmını kapsayacak, böylece proje sadece alanca büyük olmasının yanı sıra, barındırdığı tür çeşitliliği açısından da eşsiz olacak.

Sene sonunda Paris’te yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde, konuyla ilgili ortak bir önerge vermeyi düşünen Santos; “Bu ekolojik koridoru iklim değişikliğiyle mücadelede yardımcı olacak bir etken olarak önereceğiz” şeklinde açıklamada bulundu. Paris’te yapılacak iklim zirvesinde oluşturulacak anlaşma, 194 devlet tarafından imzalanılacak ve iklim değişikliğine karşı mücadelede yeni dayanak olacak.

Ortak bir bilinç

Koridorun yapılması planlanan bölgenin, yüzde 62’si Brezilya topraklarından, yüzde 34’ü Kolombiya topraklarından ve yüzde 4’ü de Venezuela’dan geçecek. Heyecan verici plana, Gaia Amazonas Kurumu’nun kurucu başkanı Martin von Hildebrand da destek verecek. Hildebrand koridoru sadece bölgedeki biyoçeşitliliği korumak için değil, aynı zamanda yerel halkın hayat standartlarını ve alıştıkları kültürlerini korumak için de yararlı buluyor ve liderlerin projeyi beş yıl içerisinde yürürlüğe geçirmelerini umuyor.

En büyük doğal alan

Karşılaşılacak zorluklar olabilir

Planın yürürlüğe konulmasıyla ilgili hala çeşitli belirsizlikler var. Önde gelen engellerden biri korumanın seviyesi. Planlanan alanda halihazırda farklı koruma önceliklerine sahip koruma alanları bulunmakta. Bütün bunları aynı çatı altında toplamak, koruma seviyeleriyle ilgili yeni anlaşmalar yapılmasını gerektirecek. Örneğin; korunan alanlarda kimlerin yaşamasına izin verileceği veya alan içerisine ne tür yapıların inşa edilmesine izin verilebileceği veya parkın yönetiminde kimin otorite sahibi olacağı gibi konuların konuşulması gerekmekte.

Son olarak Hildebrand konuyla ilgili umutlarını; “Belki de tüm dünyaya örnek olması için böyle bir şeyin yapılmasının tam zamanıdır. Bence bu şansı çok iyi değerlendirebiliriz” şeklinde ifade ediyor.

Kaynak: Deutsche Welle

“İklim İçin” sahneye çıkıyoruz

“İklim İçin” kampanyası “Yüzler Meclisi” öncülüğünde ilk imzacıları ile bugün 13.30’da İstanbul Tatavla Sahne’de başladı.

Geçen sene eylül ayında New York’ta 400 bin kişi, tüm dünyada milyonlarca insan iklim değişikliği konusunda devletlere “artık gezegen için harekete geçin” demek amacıyla sokağa çıktı.

Bu yıl aralık ayında dünya hükümetleri yeni bir iklim anlaşması için Paris’te toplanıyor. Anlaşma öncesi dünya halkları da iklim için sahnede olacak.

Geçtiğimiz aylarda ilk kez ortaya çıkan hortumlar ve yaşanan kuraklığın da gösterdiği üzere; Türkiye’nin iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında olması bekleniyor.

"İklim İçin"
Geçen sene eylül ayında New York’ta 400 bin kişi, tüm dünyada milyonlarca insan iklim değişikliği konusunda devletlere “artık gezegen için harekete geçin” demek amacıyla sokağa çıktı.

 

Bu yıl sonunda Paris’te yapılacak İklim Zirvesi’nde 2020 sonrası için yeni hedefler ilan edilecek. Yani Kyoto’nun ardından yeni bir iklim rejimi kurulacak. Türkiye’nin bu zirvede nasıl bir pozisyon alacağı ise merak konusu.

Kaynak: Bianet, iklimicin.org