Depresyon bulaşıcıdır. Mutluluk bulaşıcıdır. Aynı ortamda uzun süre birlikte vakit geçiren ya da uzun süreli iletişim kuran insanlar benzer duygulara bürünüp benzer şeyler yaşamaya başlar, hatta kadınlarda regl dönemleri bile birbirine yakın olur. Senden daha bilgili insanlar ile vakit geçir ki farklılaşmaya ve ondan bir şeyler almaya başla. Buna benzer, aklınıza gelen daha birçok örnek.
İnsan olarak kendimizle ilgili anlayamadığımız birçok özelliğimiz var. Aslında yaşarken o kadar çok şey gerçekleşir ki etrafımızda, algılayamayız bile.
Peki, neden o örnekleri verdiğime gelelim. Bazen bildiğimiz birçok şeyi hatırlamadığımız, başka bir bilinç durumuna geçtiğimiz olur. Bunu yaşayanlarınız muhakkak olmuştur. Sanki bugüne kadar okuduğunuz, düşündüğünüz, ulaştığınız her şey bir anda kaybolmuştur. Peki, bu nasıl olmuş olabilir? Bazı travmatik durumlarda, insan beyninin savunma mekanizması olarak, olanları bilinçaltının daha da derinlerine gömdüğünü ya da bir kaza sonucu beynin hasar alması ile hafıza kaybı yaşandığını biliyoruz. Peki, böyle bir durum da yoksa? Bir kaza ya da travmatik bir olay da yaşamadıysanız bu nasıl oluyor olabilir?
O zaman insan, bilincin gelişimine ev sahipliği yapan bir kuluçka makinesi olabilir mi? Bilinç canlılar arasında her yolla aktarılabilir. Ses, dokunma, cinsellik, nefes, düşünme gibi. Birçoğumuzun uzun süre vakit geçirdiğimiz insanlarla benzer şeyler yaşamamızın ya da benzer şeyler hissetmemizin temelinde de bu yatar.
Bilinç özfarkındalıktır. Çift yarık deneyinde, gözlemcinin bulunması durumunda elektronların ekran üzerinde beklenenden farklı bölgelerde olması “Elektronlarda bilinç var mıdır?” sorusunu akla getirir. Yapılan deneyde elektronların, gözlendiğinin biliciyle hareket ettiği görülür. Ancak bilincin olabilmesi için sinirsel bağlantıların olması gerektiği belirtilir. Peki, bu noktada bilincin ne olduğu ile ilgili de yanılıyor olabilir miyiz?
Bilinç = bilgi + inç… Günümüzde yapılan çalışmalara baktığımızda şu anki teknoloji ile hava molekülleri toplanıp bu moleküllerdeki kodlar okunarak bilgi edinilebiliyor; fiberoptikler yardımı ile fotonlara kodlanan bilgi, bilgisayarlarda okunuyor. Rüyalarımız, beynimizdeki elektromanyetik dalgalar bilgisayarlarda çözümlenerek görüntüye dönüştürülebiliyor gibi gibi. Bizlerdeki bilinç kavramını da düşündüğümüzde, bunun bilgiler ile edinilmiş olduğu görülüyor. Yani her şeyin kodlanmış bilgi olduğu ve uygun dekoderlerle okunabileceği görülüyor. Ayrıca 1 inçin 2,54 cm olduğunu da hesaba katıp protonun yarıçapı 0,8418 fm değerini 3 ile çarptığımızda elde edilen değerin 2,5254 (yaklaşık 2,54) olduğunu görmek de şaşırtıcı.
Klasik mekanikten farklı olarak kuantum mekaniğinde uzayın kartezyen değil, tensörel genişleme durumunu göstermesi bu durumun daha anlaşılır hâle gelmesini sağlayabilir. Tensör, vektörel açıdan tanımlanabilecek her türlü makul çarpma işlemi için evrensel bir yapıdır. En sık kullanılanı ise 3 boyutlu tensördür (belki de bunun sebebi evrenin, dört boyutlu bir kara deliğin -3 uzay boyutu ve 1 zaman boyutu- 3 boyutlu yüzeyini temsil eden, 2 boyutlu bir hologram olduğu ileri sürülen teori ile ilgilidir?). Bu durumda yine kuantum dolanıklık ile her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu ve bir duruma verdiğimiz kelimelerde dahi bilincin devrede olarak bir bağlantı ile bu kelimeyi ortaya koyduğu görülüyor.
Kuantum dolanıklık, her bir parçanın bütünlüğünü vurgular. Üst üste binmiş alt sistemlerin birbiri ile iletişim ve etki hâlinde olduklarını. Çağlayan (cascade) ışıması ile uyarılmış yüksek enerjili bir atom daha alt enerji düzeylerine geçerken (önce orta sonra düşük) her bir sıçramada bir foton yayar. İki enerji seviyesi atladığı için iki foton oluşur. Bu fotonlar aradaki enerji farkını taşır. Kuantum yasalarına göre, atom her 2 duruma aynı anda ve eşit olasılıklarla geçer. Kısacası, foton ortaya çıktığı anda, atom ile foton dolanık duruma girer ve birinin durumu diğerinin durumunu etkilemiş olur.
Bu noktada sıçrayan fotonlar bu enerjiyi her şeye aktarabilir duruma gelir. Yani sıçrayıp yerleştiği ve etkilediği her ne ise kendisindeki kodlanmış bilgiyi yani bilinci aktarır.
Bağırsaklardaki bakteri faunasında dahi bakterilerin bilincinin, genetik kodlarının değiştirilmesi ile değişmesi tüm vücudun işleyişini hatta düşünme şeklini dahi değiştirir. Down sendromunun bu yöntem ile tedavi edildiğini de bu sene gördük. Her şeyin birbiri ile ilintili olduğu ve bilinç durumlarının birbirimizi nasıl etkilediği yine görülmüş oluyor.
Aslında her şeyi makro boyuttan mikro boyuta doğru incelediğimizde, her şeyin üst üste binmiş gibi görünen iç içe geçmiş spiral bir yapısı olduğu görülür. Bu da her şeyin yine birbiri ile bağlantılı küçük organizmalardan oluşmuş dev bir organizma gibi davrandığını gösterir. İç içe geçmiş sayısız bilincin kontrolünde edinimlerimizi gerçekleştiririz. Her bir hücrenin kendi bilincinde kontrollü çalışması, bize yine ev sahipliği yaptığımızı gösterir.
Amerikalı biyokimyacı ve Nobel Ödülü sahibi Melvin Calvin, bilimsel bir yazısında canlılığı şu şekilde tanımlamıştır: “Canlılık: düzenli enerji dönüştürme mekanizmasına ilişkin bilgiyi başka bir özdeş sisteme aktarabilme yeteneğidir.” Calvin’in yapmış olduğu bu tanımlama bilincin de bir canlı olduğunu gösterir. Kuantum dolanıklık ve enerjiyi taşıyan fotonlar da bize, bilginin nasıl aktarıldığını anlatır.
Böylece insan bedeninin de canlı olan bilince ev sahipliği yaptığı görülür. Her bir noktamızda bu canlılar bulunur ve her şeyi onlar kontrol eder. Biz bu canlıların gelişimine ne kadar iyi ev sahipliği yaparsak onlar da o kadar hızlı gelişip olgunlaşarak başka bir boyutta başka bir gelişim sürecine katkıda bulunur. Bilinci her daim birbirimize aktardığımızı da düşünürsek aslında sandığımızdan ne kadar da daha fazla sorumluluğumuz olduğu anlaşılır. Çünkü yetiştirdiğimiz, geliştirdiğimiz her bir bilinç daha sonra başka bir canlının gelişimini de sağlar. Aslında herhangi bir zamana dair hatırladığımız her şey de yine aktarılmış bilinçtir. Belki de bu yüzden bedenin görevi bilincin yetişmesini sağlayacak bir konakçı gibi, onu gideceği yere taşıyacak şekilde yapılandırılmış bir uzay aracı olmasıdır?