Ana Sayfa Blog Sayfa 567

Dünyanın en kuru çölüne yağmur düşerse ne olur biliyor musunuz?

0

Şili’deki Atacama Çölü dünyanın polar olmayan en kuru çölü. Ancak bu durum, görünürde çorak olan bu çölün doğru şartlar bir araya geldiğinde hayat dolup taşmasına engel değil. Eğer güney yarım küre bahar aylarında (Ekim, Kasım), yoğun yağış altında kalırsa, yer altında kış uykusuna yatmış çiçekler aniden yüzeye çıkar ve çiçeklenir. Yağmurun avantajlarından yararlanmak istercesine yer altından patlayarak çıkan çiçekler, çölü renkleriyle doldurur.

Bu yıl gerçekleşen ve toprak kaymasına sebep olan en güçlü kasırgalardan Patricia Kasırgası, çiçek tohumlarını da beraberinde getirdi ve bu renk cümbüşünün aynı yıl içerisinde ikinci kez yaşanmasına sebep oldu. Ulusal Turizm Servisi yöneticisi Daniel Diaz‘in EFE haber ajansına yaptığı açıklamaya göre “Bu yılki çiçek yoğunluğunun başka bir örneği yoktu ve gerçek şu ki bu olayın aynı yıl iki kere gerçekleşmesi ülke tarihinde görülmemiş bir şeydi. Bizim için çok büyük bir sürprizdi” şeklinde açıklıyor.

Diaz bu olağandışı durumu iklim değişikliğine atfetse de yöre halkı bu sayede artan turizm getirisi açısından oldukça mutlu. 20 bin’den fazla turistin bu olağan dışı çiçeklenmeyi görmek için bölgeye gelmesi bekleniyor. Bu arada dünyada, yoğun yağış sonrası çiçeklenen tek çöl burası değil, Utah’da da benzer bir fenomen yaşanmakta.

Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 6Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 3Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 1Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 2Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 7Atacama, yağmur sonrası açan çiçekler 8Dunyanın en kuru colune

Kaynak: Bored Panda

Tamponların yüzde 85’inde Monsanto’nun kansere sebep olan maddesi bulunduğu ortaya çıktı

0

Amerika’nın biyoteknoloji devlerinden Monsanto’nun ürünlerinin ana içeriklerinden biri ve en popüler “ot öldüren kimyasal” şeklinde bilinen glyphosate, aslında sanıldığından çok daha zararlı bir içerik olarak karşımıza çıkıyor.

Dünya Sağlık Örgütü kanser araştırma bölümünün Arjantin La Plata Üniversitesi’ndeki araştırmacılar ile birlikte yürüttüğü ön çalışmalarının sonucunda, Glyphosate yani yabancı otların öldürülmesi için kullanılan bitki öldürücü ilacın temel maddesinin, pamuklu hijyen ürünlerinin yüzde 85’inin içerisinde bulunduğu ve kansere yol açtığı öğrenildi.

Örneklerin yüzde 62’si, glyphosatenin türevlerinden olan AMPA (aminomethylphosphonic asit) için pozitif sonuç gösterdi.

Revolution News’e göre; La Plata bölgesinde bulunan yerel süpermarketlerden ya da eczanelerden alınan gazlı bezler, temizleme bezleri ve kadın bakım ürünleri (tampon ya da ped gibi) örnek olarak kullanıldı.

Foto 1

Buenos Aires’te üçüncü kez düzenlenen Tütsülenmiş Şehir Doktorları (Doctors of Fumigated Towns) ulusal kongresinde sonuçlar geçtiğimiz hafta sunuldu.

 

Araştırmacıların başındaki doktor Damian Marino, Télam haber ajansına (RT aracılığıyla) örneklerin yüzde 85’inin glyphosate, yüzde 62’sinin ise AMPA için pozitif sonuç gösterirken pamuk ve steril pamuklu gazlı bezlerde rakamların yüzde 100’ü gösterdiğini söyledi. Télam raporunu (İspanyolca) buradan okuyabilirsiniz.

Bu aslında, kadın bakım ürünlerinin mercek altına ilk defa alındığı bir olay değil. Dünya İçin Kadınların Sesi (Women’s Voices for the Earth) tarafından hazırlanan raporda, kadın bakımı endüstrisinde kontrolsüz ve muhtemel zararlı kimyasallar içeren, aynı zamanda prezervatif, parfüm, saç boyasının da dahil olduğu ürünlerin satıldığı belirtilmişti.

Kaynak: Ecowatch

Eski reklam panoları sürdürülebilir sörf çantalarına dönüşüyor

Alice Averdissian, kendini takım elbise içinde hiçbir zaman rahat hissetmedi. İşte bu yüzden en iyi arkadaşı ile yatırım bankacılığındaki işini takas ederek Güney Amerika’da altı ay sürecek sörf seyahatine çıktı.

İnternet sitesinde verdiği bilgilere göre; grup, bu süre zarfında altı ülkeye seyahat etti, yöresel yiyecekleri tattı, volkanlara tırmandı ve dünyanın en büyük dalgasının izini sürdü. Bu dalgayı en sonunda, Peru, Chicama’da buldular.

Avedissian’ın hayali, dünyadaki atıkları azaltarak oyun alanlarımızın -dağlar, nehirler, okyanuslar- sürdürülebilirliğini sağlarken tüm açık hava tutkunlarını da mutlu etmek.

Böylece Avedissian ve erkek kardeşi Aric 2012’de, eski reklam panolarını arazi doldurmada kullanılarak bertaraf edilmesine bir son vererek onlardan sörf çantaları ve aksesuarları üretmeyi amaçlayan Santa-Monica merkezli RAREFORM şirketini kurdular.

Yakın dönemde RAREFORM, ülkenin en büyük reklam panosu şirketi olan Lamar Reklam ile ortaklık kurarak #ArtLives-an Artist Series adıyla ürünlerini satışa sunmaya başladı. Bu sürdürülebilirlik kampanyası ticari sanat çalışmalarına ikini bir hayat vermeyi amaçlıyor. Yeni ortak Lamar, aylık 10 bin poundluk reklam panosu bağışlayarak kampanyaya katkı koydu.

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 5#ArtLives’in ilk adımı olarak, RAREFORM ve Lamar, dünyaca ünlü grafik sanatçısı Milton Glaser’i işe almış. Glaser ikonik “I heart NY” logosu ve Mad Men reklamları ile biliniyor. Lamar seriyi tetiklemek için Glaser’in “It’s Not Warming. It’s Dying” kampanyasını kullanmış. Bu reklam panosu ekim ayı sonunda teşhir edilecek ve kullanım süresi dolduğunda sınırlı sayıda sırt çantası ve aksesuar olarak yeniden tasarlanacak.

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 2

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 8Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 7Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 6Kasım ayı sonunda RAREFORM, Los Angeles’ta bir galeride #ArtLives’e dair videolar, fotoğraflar ve ürünlerin yanısıra Glaser’in en ünlü çalışmalarının da sergilendiği bir etkinliğe ev sahipliği yapacak.

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 10

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 4

RAREFORM satışlarının yüzde 1’i doğal alanların korunması ve restorasyonu çalışmalarına aktarılmaktadır. İnternet sitelerinde ifade edilene göre “Tüm açıkhava tutkunlarına problemlerin çözümünde aktif rol oynama fırsatı veriyoruz. Bu amaç bizim DNA’mızda var. Dünyaya pozitif etki eden bir şirketiz.”

Bu sörf tutkunları, eski reklam panolarını sürdürülebilir, harika sörf çantalarına dönüştürüyorlar 3

Kaynak: The Plaid Zebra

Efsane şarkının 40’ıncı yılı: Bohemian Rhapsody

Her dinlediğimizde içimizde hüzün ve mutluluğu birlikte hissetmemize neden olan Bohemian Raphsody, kimi zaman gözlerimizi dolduruyor kimi zaman ise mücadele hırsı veriyor.

31 Ekim 1975 tarihinde bu efsane şarkı Freddie Mercury tarafından yazılarak Queenin efsanelerinden biri oldu. Aradan onca yıla rağmen tüm zamanların en iyi şarkıları arasında yer alıyor.

Bugüne kadar dünya çapında 6,5 milyonu aşkın kopya ile Bohmemian Rhapsody dünyanın en çok sevilen şarkılarından biri.

Bu olağanüstü şarkı birçok ünlü isim tarafından yeniden yorumlandı. Süresi nedeniyle parçanın başarıya ulaşamayacağı düşünülse de 1977’de parça, 25 yılın en iyisi seçildi.

2000 yılında ise İngiliz Televizyon kanalı Channel 4 tarafından yapılan oylamada bir numaraya yükseldi.

queen bohemian_rhapsody 2

40’ıncı yıldönüme özel BBC’ye konuşan Queen’in gitaristi Brian May, “Hiçbir demo yoktu. Tüm her şey Freddie’nin kafasındaydı ve notlar aldığı küçük kağıtları vardı. (…) Hâlâ bu şarkıyı dinlemekten keyif alıyorum. Eğer radyoda çalıyorsa, açıyorum ve dinliyorum ama hayali gitar yok tabii! Bunun için artık çok yaşlandım” dedi.

♥ Şarkı tam olarak 05:55, yaklaşık 6 dakika uzunluğunda.

♥ BR, MTV Müzik Ödülü’nü kazanan tek Queen şarkısı.

♥ Muppet Show’un BR uyarlaması Youtube’da 47 milyondan fazla izlendi.

♥ Kasım 1991’de, Freddie Mercury’nin ölümünden hemen sonra Queen, AIDS’e karşı mücadelede para toplamak için Bohemian Rhapsody yeniden yayınlandı ve ikinci kez bir numara oldu. 16 yıl sonra orijinali yayınlandı. İlk defa bir şarkı listelerin üst sıralarında iki kere çıktı.

♥ BR, Queen’in Amerika’daki ilk top 10 listesine girişiydi. İngiltere’de 9 hafta boyunca birinci sırada yer alarak bir rekor kırdı.

Efsane şarkının 40'ıncı yılı: Bohemian Rhapsody

“A Night At The Opera” yapılan en pahalı albümdü. Queen bu parçayı kaydetmek için altı farklı stüdyo kullandı.

♥ İroniktir ki BR, 1 numarada yer alan Abba’nın “Mamma Mia” şarkısını aşağı çekip, üst sıraya geçti. “Oh mamma mia, mamma mia, mamma mia let me go.”

♥ 2000 yılında Guiness World Records’da son 50 yılın en iyi rock şarkısı ödülünü aldı

Wayne’s World filmindeki efsane Bohemian Rhapsody sahnesi!

Kaynak: BBC

Bu iki fotoğraf sanatçısı, dünyanın çeşitli yerlerinde dumandan “çiçekler” patlatıyor

Isabelle Chapuis ve Alexis Pchot isimli sanatçıların, bir duman bombası patlattıklarında ortaya çıkan renkli bulutu yok olmadan önce fotoğraflamak için sadece bir -şanslılarsa iki- dakikaları var. “The Blossom Project (Çiçek Projesi)” için bir moda fotoğrafçısı ve bir ressamdan oluşan Isabelle ve Alexis, Fransa’dan Türkiye’ye, Amerika’ya, İspanya’ya, Norveç’e ve Belçika’dan Fas’a, Meksika’ya ve Guatemala’ya gidip, renkli dumanlar patlatarak fotoğraflar çekti.

The Blossom Project 2012 başlarında, Paris sokaklarında, pembe bir dumanın fotoğrafıyla başladı. Paris, I love you (Paris, seni seviyorum) adlı yarışmada ikinci geldikten sonra bu fikir tohumu büyüdü ve bugünkü hâline filizlendi. Fotoğraflar, Chapuis’nin nüans ve boşluklu zeminler uzmanlığını ile Pichot’un mimari ve boyutlar uzmanlığı birleştirilerek ortak bir çalışma şeklinde üretiliyor. İkili bu iş birliğinin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

Dumandan çiçekler - Türkiye

En temel seviyede, duman iki sanatçı için de yaratıcı iç güdünün görsel bir manifestosunu temsil ediyor; sınırlı bir zamanda fotoğraf çekmenin yarattığı adrenalin, sönen dumanın tesadüfen keşfedilmiş figürlerinde karşılığını buluyor. Sanatçılar duman bombasını insan göz ve ellerinin erişemeyeceği yerlerde patlatmayı seviyorlar, bunu da Nikon’un yardımıyla uzaktan kumandalı araçlar kullanarak yerden yüksekte yapıyorlar.

The Blossom Project, dünya ve dünyanın yaratıcı potansiyelinin, bereketli manzaralarının ve eşi bulunmaz çiçeklenmelerinin kutlandığı bir proje. Ancak Chapuis ve Pichot, dünyanın hassasiyetinin farkındalar. Vahşi manzaraları çekerken şehir arazilerini de yakalıyorlar ve böylece insan müdahalesini ortaya çıkarıyorlar. Dumanın ise insan yapımı ile organiğin iki arada kalmış sınırı olduğunu iddia ediyorlar. Bu sebepten dumanın coşku ve ifşa ya da endişe ile önsezi olarak görülebileceğini söylüyorlar.

Dumandan çiçekler - NorveçDumandan çiçekler - Norveç (2)Dumandan çiçekler - Türkiye (2)Dumandan çiçekler - Türkiye (3)Dumandan çiçekler - Meksika (2)Dumandan çiçekler - İspanya (3)Dumandan çiçekler - MeksikaDumandan çiçekler - İspanyaDumandan çiçekler - İspanya (4)Dumandan çiçekler - Guatemala (4)Dumandan çiçekler - İspanya (2)Dumandan çiçekler - Guatemala (3)Dumandan çiçekler - Guatemala (2)Dumandan çiçekler - GuatemalaDumandan çiçekler - FransaDumandan çiçekler - Fransa (4)Dumandan çiçekler - Fransa (2)Dumandan çiçekler - Amerika, FloridaDumandan çiçekler - Fransa (3)

Kaynak: Feature Shoot

Her gün 4 bin muhabbet kuşunu besleyen “büyük kalpli” insan

Yaklaşık 10 yıl önce Hindistan’ın Chennai bölgesinde yaşanan tsunami felaketinden sonra Sekar isimli kamera tamircisi evinin yakınlarında yuvasız kalmış yeşil muhabbet kuşlarını fark etti. Bu sorunun farkına varan Sekar, her gün hazırladığı pirinç ile onları beslemeye başladı. Yavaş yavaş bölgeye yerleşen kuşlar, belli bir süre sonra hızla çoğalmaya başladı.

62 yaşındaki Sekar şu anda evinin yakınında 4 bin muhabbet kuşuna bakıyor, gelirinin yaklaşık yüzde 40’ını onlar için harcıyor. Her sabah saat 4’te uyanan Sekar, büyük kazanlarda pirinç yemeği hazırlayarak evinin çatısına hazırladığı yemleme alanında kuşlara büyük bir ziyafet çektiriyor. 

Hindistan Sekar 1 Hindistan Sekar 2Hindistan Sekar 4Hindistan Sekar 3

Bu olayın haberini alan Aravind Kumar, Sekar’ın evine giderek “Birdman of Chennai” (Chennai’nin Kuşçusu) isimli videoyu hazırlayarak yaşanan bu mükemmel olayı bizlere ulaştırıyor.

Kaynak: This Is Collosal 

Hazırlayan :Burak Avşar

İnsanların dikkatine: “Kısa Öykü Dağıtma Makinesi” ayağınıza geldi

Sanallaşmaya karşı “kısa” bir adım atıldı: Fransa’da yapılan yeni bir çalışmayla insanlar boş zamanlarını bir makine tarafından ufak kağıtlara basılan kısa öyküleri okuyarak geçirebilecek.

Fransa’nın, Alpler’e olan yakınlığı sebebiyle Alpler’in başkenti diye isimlendirilen Grenoble şehri; son günlerde “yeni” bir deneyimle karşı karşıya. İlk bakışta bir otopark veya banka sırası fişi verecekmiş gibi duran bir makine, ilgili kent sakinleri için çeşitli hikayeler basıp dağıtıyor. Bu basılı yazılar, akıllı telefonlardan ve tabletlerden e-kitap okumaya alışkın günümüz insanı için belki de büyük bir devrim!

Kısa Öykü Makines i2

Short Edition şirketi ve Yeşil Partili Grenoble Belediye Başkanı Eric Piolle arasındaki ortak bir çalışmayla ortaya çıkan bu proje ile şehir merkezine yayılmış toplam 8 tane “kısa öykü dağıtma makinesi” kurulacak.

Okuyucunun boş zamanına bağlı olarak çeşitli uzunluklarda öyküler sunan makine; üç dakikalık bir öykü isteği için yaklaşık 8×60 cm boyutlarında bir kağıt veriyor.

Bir arkadaşa kahve otomatından kahve ısmarlamaktansa, “kısa öykü dağıtma makinesi”nden öykü ısmarlamak daha orijinal olabilir. Üstelik bu makinelerden öykü almak da ücretsiz!

Black Mirror White Bear

Son olarak, günümüzde birçok insan için, boş vakitler akıllı telefonlara hapsolmuş bir şekilde geçiyor. Hatta bir cafede oturan bir arkadaş grubu bile, birbirlerinin yüzüne bakmak yerine, telefonlarını kurcalayabiliyor. İnsanlar artık neredeyse Black Mirror dizisindeki (White Bear) gibi, dış dünyada olan biten her şeye telefonun kamerası ile bakıyor. Bu ve buna benzer projeler ile insanlar belki de bir nebze olsun sanallaşmaktan kurtulur. En azından dileğimiz bu.

Kaynak: IBN Live

İrlanda’da aşk kazandı: Eşcinsel evlilik “resmen” yasal

0

İrlanda’da 5 ay önce halk oylamasıyla “evet” oyu alan eşcinsel evlilik hakkı, 29 Ekim itibarıyla yasallaştırıldı. İlk evliliklerin iki hafta içinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Geçtiğimiz mayıs ayında İrlanda’da halk oylamasına sunulan eşcinsel evlilik, yüzde 38 hayır oyuna karşın yüzde 62 evet oyu ile onaylanmıştı. İrlanda bu oylamayla eşcinsel evliliği referandum sonucu kabul eden ilk ülke olarak tarihe geçmişti.

İrlanda hükümeti, Evlilik Eşitliği Yasası gereğince eşcinsel evliliğin en kısa zamanda yürürlüğe gireceğini belirtirken, Parlamento karara dair resmi yürütmelerin süreci uzatabileceğinin altını çizdi. İrlanda Senatosu’nun kanun teklifini kabul etmesinin ardından adalet bakanının da onayıyla önümüzdeki iki hafta içinde ilk evliliklerin gerçekleşmesi bekleniyor, 2015 yılının sonuna kadar yasa ülke genelinde geçerli olacak.

Ireland3

Senatör Katherine Zappone ise bu kararı onaylayarak tarihi bir ilke imza atmış oldu: “Bunca çabanın ardından sonuca ulaşmak bizler için derin anlamlar ifade ediyor. Bu zafer hepimizin.”

Ireland Holds Referendum On Same Sex Marriage Law

LGBTİ aktivistlerinden Evelyne Paradis de memnuniyetini şu sözlerle ifade etti: “İrlanda’daki tüm siyasetçiler övgüyü hak ediyor, farklı düşüncelere rağmen kazanan eşitlik oldu.” İrlanda hükümeti eylül ayında da trans bireylerin yasa önünde tanınmasını sağlayan Cinsiyet Tanınma Yasası’nı (Gender Recognition Act) kabul etmişti.

Ireland1

Kaynak: Pink News 

Avrupa’da sürekli seyahat etmek “sabah 9 akşam 5” yaşam tarzından daha ucuz

Bir taraftan seyahat etmeyi düşünen bir taraftan da hayatını “makul” standartlar içinde devam ettirmek isteyen insanlar, bunun tam olarak nasıl yapacağı hakkında şüphelere sahip. The Plaid Zebra‘da bu konu hakkında kendi deneyimlerini ve çevresinden edindiği bilgileri derleyen Zoe Melnyk, şüphe dolu zihinleri biraz olsun berraklaştırmaya çalışıyor.

Yurtdışında nasıl çalışılıp gelir elde edilebileceğini defalarca gördük. Ülke dışında öğrenim görmek ve mevsimlik işler yapmak mümkün. Serbest çalışmak ve esas olarak internet üzerinden yapılan tüm meslekleri icra etmek de mümkün.

Fakat konu seyahat giderlerine geldiğinde muhtemelen hâlâ şüphe içinde olan birçok insan var. Pekala, eğer kartları doğru oynarsanız seyahat ederek yaşamanın aslında geleneksel “sabah 9 akşam 5” yaşam tarzında yaşamaktan daha ucuz olduğunun kanıtı burada.

Şimdi, çantalarınızı toplamadan önce sizin için kira, beslenme, ulaşım ve aylık faturaların dökümünü yapayım. Tüm bu rakamlar internetteki güvenilir kaynakların yanı sıra kendi hayatıma dayanıyor.

Kira

Toronto’da kira konusu son derece ciddi, her ay çeki imzaladığımda içimde bir şeyler ölüyor.

Toronto’da kiracılar için hazırlanan bir kira kılavuzuna göre tek yatak odalı bir dairenin ortalama kirası bin 250 dolar, apartman içinse bu fiyat bin 500 dolar. Bu standartlara göre şehir merkezinin hemen dışındaki üç yatak odalı bir dairede bin 950 dolara gayet iyi oturuyorum.

Yani bu Toronto’daki bir öğrenci için aylık 650 dolar demek. Fiyatları 3 bin doların üstünde olan New York City ve yaklaşık 2 bin 300 dolar olan fiyatlara sahip Londra gibi şehirler ise daha da kötü. Öte yandan kira ödemeden seyahat etmek mümkün. Dünya çapında yalnızca iş karşılığında ücretsiz konaklama sunmakla kalmayıp çalışanlara ücret ödeyen hosteller var. Örneğin Central London Hostel. Ücretsiz konaklama ve aylık yaklaşık 185 dolar karşılığında haftada 36 saat çalışabilirsiniz. İş üç güne yayılarak size ek işte veya serbest çalışarak ekstra para kazanmanız için bir sürü zaman bırakıyor.

Seyahat Etmek 44

WWOOF veya HelpX aracılığıyla gönüllülük yaparak ücretsiz konaklama fırsatları yakalayabileceğinizden bahsetmiyorum bile.

Hostelde çalışmak istemeyenleriniz için, hemen hemen her yerde gecesi 25 dolara hostelde kalmak mümkün; bu size aylık ortalama 750 dolara mal olacaktır. Yani benim öğrenci kiramdan biraz daha pahalı fakat ortalama kiracı için hâlen önemli ölçüde düşük. Ayrıca ben muhtemelen Central London Hostel işini alırdım.

Beslenme

Beslenmeme aylık ne kadar harcadığımı bilmek istediğimden emin değilim fakat dürüst olmak gerekirse beslenme alışkanlıklarımın bana aylık kabaca 400 dolara mal olduğunu tahmin ediyorum. Market alışverişi, dışarıda yemek ve alkollü içecekleri de kapsadığını düşünürsek oldukça cömert.

Herkesin beslenme alışkanlığı tamamen farklı olduğu için seyahat esnasında beslenme maliyetinin hesaplanması da neredeyse imkansız. O yüzden beslenmenin göreceli olarak aynı kalacağını varsayalım.

Seyahat YemekSeyahat ederken daha çok dışarıda yemek sizi her ne kadar heyecanlandırsa da bunun kişisel bir karar olduğunu size hatırlatayım. Birçok hostel kendi yemeğinizi pişirmenize olanak sağlıyor, şanslıysanız bedava kahvaltı bile yapabilirsiniz.

Evde kalıyorsanız veya gönüllülük yapıyorsanız çoğu zaman yine aynı kurallar geçerli.

Ulaşım

Öğrenci indirimli bir aylık metro bileti bana 112 dolara mal oluyor ve bu berbat.

New York fiyatları – yaklaşık 116 dolara 30 günlük bilet – hemen hemen aynıyken Londra’nın sistemi tamamen saçmalık: Bir aylık bilet 140 dolar ila 580 dolar arasında olabiliyor.

Ne düşündüğünüzü biliyorum; zorlanacağım konu bu olacak. Avrupa uçuşları o kadar pahalı ki ulaşımın normal ulaşımdan kesinlikle daha pahalı olması gerekiyor. İşte burada yanılıyorsunuz.

Ulaşım Seyahat Etmek Tarihleriniz ve varış yerleriniz esnek olduğu sürece Avrupa uçuşları 200 dolardan ucuz olabiliyor. Şimdi, 300 dolardan aşağısı Toronto, New York ve bazen Londra’dan hâlen daha pahalı. Fakat gideceğiniz yere vardığında gitmeniz gereken her yere yürümenize olanak verecek merkezi konumlu bir hostelde kalabilirsiniz. Bölgenizin dışına seyahat etmek için haftada bir toplu taşımayı tercih edecek olursanız ücret 40 doların altında olacaktır.

Nasıl şehirlerarası yolculuk edebileceğinizi mi soruyorsunuz?

Durumu Avrupa’yla sınırlarsak, Ryan Air ile 20 dolardan ucuza tüm Avrupa’ya giden uçuşlar var. Cidden, bu site size uçak bileti için 50 doların pahalı olduğunu düşündürecek.

Avrupa’ya tek yönlü bilet alırsanız, haftada bir toplu taşıma kullanırsanız, 20 dolarlık uçak bileti ile ayda bir farklı bir yere uçarsanız ve dönüş bileti alırsanız aylık ortalama 94 dolarlık bir rakam elde ediyoruz.

Ekstra ödemeler

Mümkün olan en ucuz ulaşım seçeneklerini bulmayı başaramasanız da, ekstra ödemelerinizin ortadan kalkması beklenmedik seyahat giderlerinizi açık ara dengeleyecektir.

Elektrik, telefon, ısınma ve su için faturalarıma ayda yaklaşık 250$ harcıyorum. Sürekli olarak seyahat etsem bu faturaları bir daha asla görmeyeceğim. Kimse hostelde elektrik, ısınma veya su parası ödemez, evlerde ve gönüllü çalışmalarda da genellikle görülmeyen bir durum. Cep telefonu ise gereksiz. Telefondan vazgeçip İnternet ihtiyaçlarım için tabletimi ve hostelin kablosuz İnternet bağlantısını kullanırdım.

Genel toplam

  • Toronto, öğrenci kiram doğrultusunda = Bin 412 dolar
  • Toronto, ortalama kira doğrultusunda = 2 bin 12 dolar
  • Avrupa’da seyahat, konaklama için çalışarak = 494 dolar
  • Avrupa’da seyahat, hostellerde kalarak = Bin 244 dolar

İşte böyle. Biraz araştırma yapmaya hevesliyseniz ve seyahat planlarınızda esnek olursanız, yaşamak için seyahat etmenin tamamen mümkün olduğunun kanıtı.

Bazılarınız heyecanlanıp yola çıkmayı planlayabilir, bazılarınız ise hâlâ şüpheli olabilir. Değişim korkusunun gelecek hırslarınızı veya tutkularınızı yok etmesine izin vermeyin. Size sonsuza kadar rakam vermeye devam edebilirim ama günün sonunda seyahat isteği sizin içinizde. Macera için hevesiniz varsa bir yolunu bulursunuz.

Kaynak: The Plaid Zebra

Bir Paris sembolisti: Paul Valery

“Düşünür; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir.”

Fransız şiiri ve Fransız yazını, içine girdikçe derinleşen bir deniz, baktıkça genişleyen bir gökyüzü, dokundukça yeşillenen bir ağaç, içtikçe daha da susanan su gibidir. Louis Aragon’dan, Arthur Rimbaud’ya, Charles Baudelaire’den Gerard de Nerval’e, Paul Eluard’dan Paul Verlaine’e, Victor Hugo’dan Paul Valery‘e asla eskimemiş ve asla eskimeyecek, dünya edebiyat tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahip bir edebiyat geleneğidir. 144 sene önce bugün dünyaya gelen Paul Valery ise bu geleneğin temel uğrak noktalarından birisi olarak, oldukça anılmaya değerdir.

Fransa, 1871. 20’nci yüzyılın en önemli yazın insanlarından birisi olan Paul Valery dünyaya geldi. Temel eğitiminden sonra, Montpellier Üniversitesi’nde hukuk eğitimine başladı. Ama ilgisini çeken alanlar çok daha başkaydı. Hayallerinde olan şey, edebiyatla, sanatla, şiirle güzelleştirilmiş bir yaşamdı ve bu hayalinin peşinden, dünya edebiyat tarihinin en önemli merkezlerinden birisi, şiirin ve felsefenin kalbi olan Paris’e gitti.

Zaman zaman edebiyat ve şiir konusunda umutsuzluğa kapılan Valery, matematik ya da tabiat bilimleri gibi gerçekliğe daha yakın disiplinlere yönelse de sanat ve edebiyat aşkı hayatının sonuna kadar onun peşini bırakmayacaktı. 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru Savaş Bakanlığı bünyesinde çalışmaya başlayan Paul Valery, daha sonra bir haber ajansında çalışma hayatını sürdürdü. Daha sonraki yaşamında ise, özellikle 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra kendisini şiire, sanata ve üretmeye adadı. Hayatının son dönemlerinde College de France’da Şiir Kürsüsü Profesörlüğü ile onurlandırılan Valery, 20 Temmuz 1945’te, her şeyin başladığı yerde, Paris’te yaşama veda etti. Fransa’nın yetiştirdiği en büyük şairlerden ve düşünce insanlarından birisi olan Valery, devlet töreniyle defnedildi.

Paul Valery

Duyuyorum boynuzların, süel boruların
Kalkışına tempo tutuşunu kürelerin;
Boğuyor gürültüyü türküsü tayfaların.

Şanlı burnunda gemilerin, coşkun Tanrılar,
O eski gülüşleriyle dövdüğü denizlerin
Yontuk, dost kollarını bana uzatıyorlar.
(Çeviri: İlhan Berk)

Paul Valery, ölümünden sonra bile şiirin ve düşüncenin en uğrak yerlerinden birisi olmaklığını korudu. Hatta şiirde sembolizm akımının öncülerinden ve en önemli temsilcilerinden birisi olarak kabul edildi. Onun şiirlerinde görülen şey, anlamın okuyucuya direkt olarak verilmediği, okuyucunun hayal etme ve anlama arasındaki süreci yaşamaya teşvik edildiğidir. Valery, tüm sembolist şairlerin yaptığı şeyi daha göze çarpar şekilde yaptı: Anlamı okuyucunun avcuna bırakmayarak, anlamı okuyucunun kendi iç dünyasında aramasını sağladı. Belki de Valery’nin en ünlü şiiri olan Deniz Mezarlığı, Valery’nin şiir hakkındaki bu görüşlerinin en iyi örneklerinden birisiydi:

Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır.

Rüzgar çıkıyor… Yaşamaya dadanmak gerekir!
Sonsuz meltem kitabımın sayfalarını çeviriyor.
Toz toz kayalardan fışkırıp durur sular;
Uçun, hadi uçun, göz kamaştıran sayfalar;
Yıkın dalgalar; şenlikli sularınızı akıtın.
Yelkenlerin yemliği şu rahat çatıyı yıkın!
(Çeviri: Sabri Esat Siyavuşgil)

Paul Valéry 04

Son olarak Valery’nin Leonardo Da Vinci‘ye özel ilgisini de vurgulamak gerekir. Valery, onu en ideal insan tipi olarak gösterdi ve Da Vinci’ye olan alakasını Leonardo Da Vinci Yöntemine Giriş isimli eseriyle gösterdi. Da Vinci’nin doğa bilimleriyle ve sanatla iç içe geçmiş yaşamı, Valery için bir ideal oluşturmuş olabilirdi. Belirtmek gerekir ki Valery de tabiat bilimleri ve sanatı yaşamıyla özdeş kılabilen nadir insanlardan birisiydi.

Bazı Eserleri:

Mösyö Teste ile Bir Akşam
Ruh ve Dans
Genç Parque
Öpalinos ya da Mimar
Benim Faust’um